Yerini Bilmeyen Yılda Bir Kat Urba Eskitir Atasözünün Hikayesi
Yerini Bilmeyen Yılda Bir Kat Urba Eskitir Atasözünün Açıklaması
Yerini Bilmeyen Yılda Bir Kat Urba Eskitir Atasözünün Anlamı
Yerini Bilmeyen Yılda Bir Kat Urba Eskitir Atasözünün Hikayesi Kısa
Yerini Bilmeyen Yılda Bir Kat Urba Eskitir Atasözünün Öyküsü
YERİNİ BİLMEYEN YILDA BİR KAT URBA ESKİTİR ATASÖZÜNÜN ANLAMI
Hayatta herkesin başaracağı, hatta büyük başarılar elde edeceği işler ve meslekler vardır. Yeter ki, hangi konuda becerimizin ve hevesimizin olduğunu bilelim… Hangi işin, hangi mesleğin kendisine uygun olduğunu bilmeden yanlış bir iş seçenler bu işte başarılı olamazlar. Mesleğinde tutunamayıp, elbise gibi sık sık iş değiştirmek zorunda kalırlar.
YERİNİ BİLMEYEN YILDA BİR KAT URBA ESKİTİR ATASÖZÜNÜN HİKAYESİ
Önce bir uğultu duydu Orhan. Fakat bu uğultu ne fırtına uğultusuna , ne de bir başka uğultuya benziyordu. Dalgalı bir denizin dibindeki sesleri andırıyordu. Ama çok sürmedi… Sesler kesildi. Sadi Dede’nin sesi duyuldu: “Geldik işte… Açabilirsin gözlerini…”
Geçmiş zamanlara yapılan bu sık yolculuklar dedeyi de, torunu da bir hayli yormuştu. Zaman dilimleri arasındaki geçişler gitgide zorlaşıyor, her ikisini de sarsıyordu…
Orhan, hatırı sayılır bir sarsıntı ve baş dönmesinden sonra gözlerini açtı. Daha doğrusu açmaya çalıştı. Acaba bu defa hangi geçmiş zaman dilimindeydiler ? Bu sefer nasıl bir atasözü avlayabileceklerdi? O merakla gözlerini açar açmaz, önce dedesini gördü. Sonra…
Sonra, Sadi Dede’nin elini tutarak bir kapıdan
içeri girdiler. Uzunca ve loş bir koridordan geçtiler. Önlerinde bir kapı daha açıldı. Orta halli bir odadaydılar…
Bir mangalın çevresindeki üç minderde; biri hanım, üç kişi oturuyordu…
“İyi düşünmen lazım oğlum” dedi, yaşı ellinin üstünde gösteren adam. “İşte anan da şahit… Onca sıkıntılara sizin için göğüs gerdik. Üç erkek, iki kız evladımız arasında bir ayrım yapmadık. Yaşça küçük kız kardeşlerin, çok şükür yuvalarında mutlular… Erkek kardeşlerin de, işlerinde güçlerindeler… Öyle değil mi hanım?”
“Çok şükür” dedi, anne olduğu anlaşılan hanım.
“Çok şükür. Kimsenin kimseye sevgi ve saygıdan öte bir ihtiyaçları yok…”
Yaşı otuza yakın gösteren genç adam, başı önünde ve düşünceliydi:
“Hangi baltayı alıyorsak, sapı elimizde kalıyor baba” dedi, üzgün ve bezgin bir ses tonuyla.
Baba, zor durumda olan oğlunu daha fazla üzmek istemedi. Ama hatasını da açıkça yüzüne söylemek gereğini duydu…
“Herkes bir baltaya sap olmak ister evladım… Ama baltayı da, keseceği ağacı da, vuruşunu da iyi ayarlaması gerek… Haksız mıyım?”
Genç adamın yerine anne cevap verdi:
“Haklısın da… Çocuğun talihi de bir türlü yaver gitmedi. Hangi işi denediyse bir pürüz çıktı… Talihsiz yavrum neye el atsa, hangi işe soyunsa, bir türlü yer tutamadı…”
Çile çekmiş, düşüp kalkarak deneyim elde etmiş baba;
“Evet, hanım” dedi. “Oğlumuz, şu geniş dünyada yazık ki bir yer tutamadı. Çünkü kendi becerisini ve seçeceği yeri bilemedi de ondan… İnşallah bu defa seçecek. Ama unutmayın…”
Derin bir soluk alan baba; hem oğluna, hem de Orhan’a o beklenen sözü söyledi:
“Yerini bilmeyen, yılda bir kat urba eskitir…”
Orhan ve Sadi Dede, mahzun bir gülümsemeyle bakıştılar. Hangi zaman diliminde, hangi şehirde olduklarım bile anlamadan, bu mangal başı aile
Sohbetinden alacaklarım almışlardı. Orhan, başım dedesinin göğsüne yaslayıp, gözlerini yumdu…
Yine o korkunç uğultu ve sarsıntıdan sonra, bitkin bir halde gözlerini açan Orhan, başını dedesinin göğsünde ve kendini evlerinde buldu…