Ya Bunlarla Yetinemezlerse Atasözünün Anlamı Hikayesi Kısa
Ya Bunlarla Yetinemezlerse
Orhan, gözlerini açtığında dedesi yanında yoktu… Korkuyla etrafına bakındı. Gördükleri şeyler kendisine hiç de yabancı değildi. Gözlerini ovuşturdu. Eşyayı daha dikkatle inceledi…
Aklını toparlayınca gülümsedi… Hangi zaman diliminde ve nerede olduğunu şimdi çok iyi biliyordu. Gülümsemesi hafif bir kahkahaya döndü…
Zaman dilimi, şu an içinde bulunduğumuz ve yaşadığımız zaman dilimiydi. Gözlerini açtığı oda, Orhan’ın kendi odasıydı. İşte çalışma masası, işte kitaplığı…
Mevsim, yaza tutunan ilkbahardı. Mayıs ayırım tatlı sıcaklığı, hafif aralık pencereden içeri süzülüyordu. Yeşil bir dal, hafif meltemle pencereden Orhan’a el sallıyordu…
Bu sevinçle daha fazla tembellik edemedi. Hemen kalkıp yatağını ve odasını düzeltip salona geçti. Sadi Dede, her zamanki koltuğunda oturmuş, gazetesini okuyordu.
“Hayırlı sabahlar dedeciğim” dedi Orhan.
“Gözlerimi açtığımda seni yaramda görmeyince çok korktum. Neyse ki evimizdeymişiz…
‘Hayırlı sabahlar evlat” diye güldü Sadi Dede. “Kolay değil… Kaç geçmiş zaman dilimine seyahat
ettik? Kaç atasözü kelebeğinin peşinden koşup durduk? Sahi, kaç kelebek avladık?”
Orhan, dedesinin boynuna sarılırken, haklı bir övünmeyle;
“Öğretmenim yirmi atasözü istemişti. Ama biz, yirmi dokuz atasözü kelebeği avlamışız dedeciğim” dedi. “Hem de ilk çıkış yerinden, ilk ağızdan
Sadi Dede, Orhan’ın bu haklı övüncüne ortak * olarak;
“Fazlası olsun da, eksiği olmasın evlat” dedi. “Her şeyden önemlisi, bu atasözlerinin çıkış hikâyelerini senden başka bilen yok. Onları günümüze sen getirdin söz avcısı… Ama bu atasözlerinin çıkış hikâyelerini, gördüğümüz şekliyle yazıya geçirmelisin…”
Orhan, dedesinin karşısındaki kanepeye geçerken;
“Ne görmüşsek, ne duymuşsak aynen yazdım dedeciğim” diye gülümsedi. “Anlamlarım da sen söyleyeceksin, ben yazacağım. Sonra da bir dosya halinde öğretmenime sunacağım…”
“Aferin. Şimdiden tezi yok, anlamlarım da yazıp dosyayı tamamlayalım…”
Mutfaktan annesinin sesi duyuldu:
“Dedeni rahatsız etme oğlum. Bırak gazetesini okusun… Elini yüzünü yıkadıysan gel de kahvaltım yap…”
Orhan, mutfağa doğru yürürken, durup dedesine döndü:
“Yalnız bir sorun var dedeciğim… Diyorum ki; ileride, bizden büyüklere yönelik atasözü çıkış ti| hikâyeleri için, seninle birlikte bir geçmiş zaman ^ yolculuğu yapabilecek miyiz acaba? Neden dersen…
Yaşıtım olan arkadaşlar büyüdüklerinde bunlarla yetinemezlerse… Daha geniş anlatımlı, daha çok atasözü hikâyesine ihtiyaç duyarlarsa…”
“Hiç merak etme oğlum” dedi Sadi Dede. “Arkadaşların büyüyüp, bunlarla yetinemezlerse; beş yüz sayfalık hacmiyle, çok daha geniş içerikli olanı var…”
“Nerede?”
“Aynı yayınevinde… İsteyenler, Sadettin Kaplan’ın 4Aşını, Eşini, İşini bil üst başlığıyla yayınlanmış olan ‘Atasözlerinin Çıkış Hikâyeleri’ adlı kitabını edinebilirler…”
Orhan, dedesine bakışlarıyla teşekkür ederek mutfağa doğru yürüdü.
Yaşadığımız zamandaydık. Geçen geçmiş, gelecek ise bilinmezliğin koyu sis perdesinin arkasındaydı… Gün bugündü. Dünü unutmadan bugünü yaşamak ve yarma umutla bakmak gerekirdi. Hayalleri gerçeğe kanat ederek, kanaat ikliminde kışı yaz etmek güzel. Mevsimler güzel, çalışmak güzel, üretmek güzel. En güzeli ise karşılıklı sevgi ve saygı…
Sizce de öyle değil mi çocuklar?