
Ürkütme Tavşanı Aslan Edersin Atasözünün Açıklaması Anlamı Hikayesi Kısa


Ürkütme Tavşanı Aslan Edersin Atasözünün Açıklaması
Ürkütme Tavşanı Aslan Edersin Atasözünün Anlamı
Ürkütme Tavşanı Aslan Edersin Atasözünün Hikayesi Kısa
Ürkütme Tavşanı Aslan Edersin Atasözünün Öyküsü
ÜRKÜTME TAVŞANI ASLAN EDERSİN ATASÖZÜNÜN ANLAMI
Sakin, kendi halinde ve uyumlu bir kimsenin teline çok fazla dokunmamak gerek. Bu tip kimselerin, sessiz ve masum duruşlarına aldanıp, sürekli baskı altında tutulacağım sanmak hatadır. “Yumuşak huylu atın çiftesi pek olur.” atasözümüzde olduğu gibi; insanların sabrıyla çok oynamamak gerek. Sabrı taşan sakin insanlardan umulmadık öfke patlamaları beklenebilir…
ÜRKÜTME TAVŞANI ASLAN EDERSİN ATASÖZÜNÜN HİKAYESİ
önce bir uğultu duydu Orhan. Fakat bu uğultu ne fırtına uğultusuna, ne de bir başka uğultuya benziyordu. Dalgalı bir denizin dibindeki sesleri andırıyordu. Ama çok sürmedi,,, Sesler kesildi, Sadi Dede’nin sesi duyuldu:
“Geldik işte… Açabilirsin gözlerini…”
Orhan, bu defa gözlerini bir pazaryerinde açtı. Tam olarak hangi geçmiş zaman dilimi olduğunu
söyleyemeyiz. Ama çok da eski değildi. Bunu kıyafetlerden anlamak mümkündü…
Besbelli büyük bir kasabaydı. Genişçe bir alana yayılan pazar, oldukça kalabalıktı. Kimin ne dediği anlaşılmıyordu. Herkes mallarını satmak için çırpınıyordu.
dolaşmaya başladılar. Orhan’ın en çok dikkatini çekenler, günümüzde artık pek sık rastlayamadığımız şeylerdi. Sadi Dede, bu konuda yardımcı oluyordu…
Satıcı çok kazanmak, alıcı ise elindeki az parayla çok şey almak istiyordu. Bağırtı, çığırtı ve kıran kırana pazarlık bu yüzdendi…
Dede ile torun, bu zaman yolculuğundan hangi atasözüyle döneceklerini düşünerek el ele pazarı
Pazarın sonuna gelmişlerdi. Kalabalık seyrelmiş, zengin tezgâhların yerini yoğurt, yumurta türü şeyler satan kadın ve çocuklar almıştı. Sadi Dede, ilerideki çocuk topluluğunu göstererek;
“Ben bu topluluktan bir av kokusu aldım Orhan diye güldü. “Haydi, hemen şu yoğurtçu hanımların yerimizi alalım…
Orhan, dedesinin gösterdiği yere baktı. Galiba o da buradan bir atasözü avlanabileceğini anladı. Mutlu bir gülümsemeyle o tarafa doğru yürüdüler… Yarım ay şeklinde oturan hanımların önlerinde bezlere sarılı birkaç baş peynir, bir-iki topak tereyağı w gibi şeyler vardı. Herkes işine dalıp gitmişti…
Çocuklar, kendi aralarında tartışıyorlardı. Sadi Dede ve Orhan, dikkat kesildiler. Beş kişiydiler. İçlerinde en büyük olanla, en küçüğü tartışıyordu. Daha doğrusu, on üç yaşından da büyük gösteren çocuk, sesiz ve kendi halindeki dokuz-on yaşındaki çocuğa baskı yapıyordu…
Dinledikçe, tartışmanın sebebini anladılar. Küçük çocuğun önündeki yumurtalar hem öbürlerinden büyük, hem de çift sarılıydı. Üç tane cins tavuğunun bir haftalık yumurtasıydı bunlar… Yaşça büyük olan çocuk, gücüne güvenerek; çocuğun çift sarih yumurtalarını kendi yumurtalarıyla değiştirmek için baskı yapıyordu. Diğerleri de, korkudan araya giremiyorlardı.
Baskısını artıran çocuk, küçük çocuğun yumurtalarından birini alarak yere çarptı… İşte, ne olduysa o zaman oldu… O ana kadar suskun ve boynu bükük duran küçük çocuk, bir kartal gibi diğerinin üzerine atıldı. İkisi bir anda yere yıkıldılar. Yoğurtçu kadınlar, bu kavgayı zor ayırdılar… Büyük çocuğun yüzü gözü çizik, yara-bere içinde kalmıştı. Üstelik burnu da kanıyordu. Yumurtalarım alıp oradan uzaklaşırken, yaşlı bir kadın arkasından seslendi:
“Tavşanı ürkütme aslan edersin…”
Av avlanmıştı. Orhan, dedesine bakarak gülümsedi ve uyarı beklemeden gözlerini yumdu.
Yine o korkunç uğultu ve sarsıntıdan sonra, bitkin ^ bir halde gözlerini açan Orhan, başım dedesinin göğsünde ve kendini evlerinde buldu…