![](/wp-content/uploads/2022/10/youtube-uygulama.gif)
Tüccarın Oğlu ve Prenses Masalı
![masal](/wp-content/uploads/2015/11/Masallar.jpg)
![](/wp-content/uploads/2022/10/youtube-uygulama.gif)
Tüccarın Oğlu ve Prenses Masalı
Biri vardı, biri yoktu, Hüdâdan başka hiç kimse yoktu. Bir tüccar vardı. Bir gün bütün malını toplayıp o şehirden bu şehire ticaret etmeğe gitti. Bu tüccarın bir oğlu vardı, büyüyünce, babasına dedi ki:
“Ey baba, sen ticarete gidiyorsun, ben de geleyim.” Babası dedi: “Hayır, oğulcuğum, sen daha küçüksün, benimle gelemezsin.” Oğlu dedi:
“Hayır, ne olursa olsun, seninle geleceğim.” Babası dedi:
“Pekâla! Haydi, gidelim.” Tacir oğlunu bir ata bindirdi. Gittiler gittiler, sonunda bir şehire ulaştılar. Sonra tacir, orada mallarım açtı, yere koydu ve ticarete başladı. Bu tacir bir nöker26 tuttu, oğlunu ona verdi, bir yüz tomanlık da para verdi, dedi ki:
“Gel, bu çocuğu kucakla, şehre git, ona ne istiyorsa, al.” Pazara giderler. Nöker, çocuğa:
“Ne istersin, sana alayım”, der. Oğlan, hiçbirşey konuşmaz. Babası da kendi kendine düşünür, der ki, “eğer oğlum bir kılıç alırsa, savaşçı olacak; kalem alırsa, okulda ders okuyacak’. Nöker onu her yere götürüp gezdirdi, fakat oğlan hiçbirşey istemedi. Bir sokaktan geçerken, Kuran ve ramazan duasınm sesleri geldi, oğlan dedi:
“Ey nöker, beni yere bırak, göreyim, bu mescidin içinden gelen ses nedir?” Aşağıya bırakınca, oğlan gitti, baktı; bir mektep. Nökere dedi ki: “Gideceksin, babama benim burada olduğumu söyleyeceksin.” Nöker, babasına gitti, dedi:
“Ey tüccar, senin oğlun filan medresede kaldı, ‘babama burada kaldığımı söyleyeceksin’ dedi.” Babası dedi:
“Nereye gitmek istiyorsa, gitsin.” Oğlan bu medresede kaldı. Babası müdürün yanma gitti, dedi:
”Ey müdür, ben başka bir şehire ticarete gideceğim, oğlumu sana emanet ediyorum. Gel, bu paralan da al, onun ve kendi harcamaların için, ona alacağın et met, falan filan şeyler için. Ben üç dört aylığına yolculuğa çıkıyorum, sen ona göz kulak ol.” Müdür dedi:
“Pekiyi.” Oğlan da orada kaldı ve ders çalışmaya başladı. Şahın kızı da bu medresede ders okurdu. Oğlan, ikinci gün onun yanma gitmek istedi, fakat müdür bırakmadı, dedi:
“Sen onun dersine daha yetişmedin, onun yanında oturamazsın. Ona yetişebilmek için, burada oturup ders çalışmalısın. O zaman git, onun yanında otur.” Oğlan, kızın dersine yetişinceye dek, gece gündüz ders çalıştı, sonra gitti, onun yanında oturdu ve onunla aşk yapmağa başladı. Sultanın bir amca oğlu da orada idi. Okula geldi, baktı; bunlar gerçekten oturmuşlar, birbirleriyle aşk yapıyorlar. Geldi, Sultana dedi ki:
“Vah, sen burada ne durursun? Kızın bir oğlanla aşk yapıyor.” Sultan dedi:
“Sen ne diyorsun?” Dedi:
“Gel gidelim, kendin gör!” Bütün saray halkı kalktı, okula gitti. Baktılar: Oğlan bir kenarda oturmuş, kız da bir kenarda, her biri kendi dersini okuyor. Sultan dedi:
“Sen niye yalan söylüyorsun?” İkisi, kızla oğlan birlikte ders çalışmak istiyorlar.” Oğlan dedi:
“Hayır, bert onları kendim, kendi gözümle gördüm, niye yalan söyleyeyim? Sana bunu ispatlamalıyım.” Onlar gittikten bir kaç gün sonra, Sultanın amca oğlu yine geldi, baktı; bunlar yine oturmuşlar, birbirleriyle aşk yapıyorlar. Sultanın yanma gitti, dedi:
“Sultan, bunlar yine oturmuşlar, birbirleriyle aşk yapıyorlar. Kalk gel, gidelim, kendin gör.” Medreseye yine geldiklerinde, baktılar ki; her biri bir köşede oturmuş, kendi kendine ders çalışıyor. Müdüre dedi ki:
“Ey müdür, eğer bu oğlanı burada tutmak, okutmak istiyorsan, onu kızımın yanma bırakmamalısın, yoksa kendi şehrine yolla gitsin.” Müdür geldi, baktı ki; bir kervan gidiyor, dedi ki:
“Siz nereye gidiyorsunuz?” Dediler:
“Biz Yemen şehrine27 gitmek istiyoruz. Müdür, kervanbaşına dedi ki: “Sen bu oğlanı da beraberinde Yemen şehrine götür.” Onun annesi babası oradadır. Bu yüz tornanı al, fakat oğlanı o şehre anne babasının yanına ulaştır.” Deveci kabul etti, oğlanı da bir ata bindirdi, aldı Yemen şehrine götürdü. Evlerine ulaşınca, oğlan hastalandı. Babası seferden gelinceye dek, bir kaç gün yattı. Babası gelince, baktı; oğlu hasta olmuş. Oğlana ne kadar sordu ise de, ‘sana ne oldu da, hasta oldun?’ diye, oğlan cevap vermedi. Duydu ki, oğlu o şehirde âşık olmuş, dedi ki:
“Oğul, sen kimi istersen, sana alırım.” Oğlan dedi, hayır baba, hiç bir- şey istemiyorum. Âşık falan da değilim.” Babası dedi:
“Hayır, sen göğe gidip yere iniyorsun, âşık olmuşsun.” Tüccar, yine malım topladı ve yolculuğa çıktı. Oğlan da yerinden kalktı, babasıyla gitti, o şehire ulaştı. Saraya girince, baktı ki; kız orada yatıyor. Kızı uykudan kaldırdı, dedi:
“Kalk, ne diye yattın, ben geldim.” Kız dedi:
“Evet, sen gittiğin günden beri, ben hastayım.” Oğlan dedi:
“Ben de hastaydım.” Kız dedi:
“Pekiyi, şimdi ne diyorsun?” Oğlan dedi:
“Evet, artık evlenmeliyiz.” Kız dedi:
“Eğer evlenirsek, babam izin vermez.” Oğlan dedi:
“Vermesin! Biz de birlikte buradan kaçarız.” Böyle birbirleriyle konuşurken, birden Sultan geldi, dedi ki:
“Hey, sen buraya niye geldin?” Oğlan:
“Geldim, bir uğramak istedim”, dedi. Sultan dedi:
“Pekâla, şimdi diyeceğim, darağacım hazırlasınlar, seni darağacma çekeyim!” Oğlan dedi:
“Hayır, sen beni darağacına çekemezsin. Ben onu seviyorum, o da beni seviyor.” Padişah baktı, bu iş böyle, dedi:
“Pekâla, ancak sana bir şartım var. Eğer şartımı yerine getirirsen, bu kız senin olur.” Oğlan dedi:
“Şartın nedir?” Sultan dedi:
“Benim şartım budur: İki gün içinde gidip Hamadandan buraya üç tane şişe getireceksin. Eğer iki güne dek gelirsen, bu kız senin olur. Gelmezsen, senin başım keserim.” Sabah olunca, oğlan düşündü; oraya gitmek altı ay, dönmek de altı ay çeker, nasıl gitsindi. Nitekim, kalktı, Hazreti Ali’yi yad etti ve gitti: Üç şişeyi Hamadandan aldı ve geldi. Sultan köşkün üstüne çıkınca, baktı ki; oğlan uzaktan geliyor. Yaşlı bir kadını yolladı, dedi: “Gideceksin, onun elindeki şişeyi alıp kıracaksın. O şişeyle şehre gelmesine izin vermeyin!” Yaşlı kadın gitti, şişeyi oğlanın elinden aldı, yere attı ve şişe kırıldı. Şişe, oğlanın başına değince, bayıldı. Şişeleri de kadın kırdı. Kendine gelip kalktı baktı, şişeler sapasağlam başının üzerinde duruyor. Oğlan şişeleri aldı ve şehre geldi, götürdü padişaha verdi. Padişah, yaşlı kadını çağırdı, dedi:
“Herhalde, sen şişeleri kırmadın?” Yaşlı kadın:
“Niye, şişeleri kırdım”, dedi, sonra, “ey Sultan, bunun arkasında bir kişi ona yardım ediyor. Sen kızını ona vermezsen, olmaz. Sultan öbür gün oğlana dedi:
“Benim yine bir şartım var. Kızımı sana vermem için, bu şartımı da yerine getirmelisin.” Oğlan dedi:
“Şartın nedir?” Sultan dedi:
“Seni kuyunun dibine atacağım, kız da ata binip buradan geçecek. Kız buradan geçerken, onun giysilerine bir şiir okuyacaksın.” Kızı ata bindirdiler ve oğlanı da kuyunun dibine attılar. Kız oradan gelip geçerken, onun giysilerine bir şiir söyler. Sultan, yine bir bahane uydurmak isteyince, kız attan indi, dedi:
“Ey baba, eğer sen bizi evlendirmezsen, ben de senin başını keserim. Ben onunum, o da benimdir. Biz evleneceğiz.”
Onlar düğünlerini yaptılar ve gittiler, huzur içinde yaşadılar.