Temsili İstiare Nedir, Özellikleri ve Örnekler
Temsili İstiâre / Alegori / Metaphorique
Temsili İstiare Nedir, Özellikleri ve Örnekler
Bir düşüncenin, bir davranışın ya da bir eylemin daha kolay anlatılabilmesi için, onun, simgelerle canlandırılıp somut hale getirilmesidir. Alegori Türk şiir geleneğinde çok olmamakla birlikte modern şiirde oldukça yoğun olarak kullanılmıştır. Özellikle Sembolizmle yakından ilgili olmasından dolayı modern metinlerde parçalı bir şekilde bulunmaktadır.
********************
Temsili İstiare Örnekleri
AT
Bin gemle bağlanan yağız at şalı a kalkıyor
Gittikçe yükselen başı Allâlı’a kalkıyor!
Son macerayı dinlememiş varsa anlatın:
Zaptetmek isteyenler o mağrur, asil atın
Beyhudedir her uzvuna bir halka bulsa da,
Boştur köpüklü ağzına gemler vurulsa da…
Coştukça böyle sel gibi bağrında hisleri
Bir gün başında kalmayacak seyisleri
Son şanlı macerasını târihe anlatın:
Zencir içinde bağlı duran kahraman atın
Gittikçe yükselen başı Allah’a kalkıyor,
Asrın baş eğdi sandığı at şaha kalkıyor
Faruk Nâfiz Çamlıbel, Han Duvarları
Faruk Nafiz Çamlıbel, atın şahsında vatanı tasvir ederek temsili istiare sanatı yapar. Atın özellikleri vatana teşmil edilerek somutlaştırılmaya çalışılırken, vatana atın şahsında şahsiyet kazandırılmaya çalışılmıştır. Türkleri tutsak etmek isteyen düşmanlara karşı yapılan Kurtuluş Savaşı nda Türk milletinin düşmanları yendiği ve bağımsızlığını koruduğu at, şaha kalkma, son şanlı macera, gem, halka, zincir ve seyis gibi mecaz ve istiarelerle anlatılmaya çalışılmıştır. Bu şiirde benzeyenler söylenmeyip sadece benzetilenler söylenmiştir.
********************
SESSİZ GEMİ
Artık demir alma günü gelmişse zamandan
Meçhule giden bir gemi’kalkar bu limandan.
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil, ne de bir kol
Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli,
Bîçâre gönüller! Ne giden son gemidir bu!
Hicrânlı hayatın ne de son matemidir bu!
Dünyâda sevilmiş ve seven nâfile bekler,
Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler.
Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden
Birçok seneler geçti, dönen yok seferinden
Yahya Kemâl Beyatlı, Kendi Gök Kubbemiz
Yahya Kemal’in “Sessiz Gemi” adlı bu şiiri, geminin dünya limanından sessizce yol almasıyla ilgili olarak ölüme işaret eder. Bu şiirde ölüm ile gemi özdeşleştirilmiştir. Çünkü hem gemilerin kalkışında hem de ölümde ayrılıklar içermesi nedeniyle sürekli bir hüzün vardır.
********************
KIRK HARAMİLERİN ESİRİ
Geçmiş dallardan sızan gecenin gölgesiyle,
Ormanda uğuldayan rüzgârların sesiyle,
Bu akşam renklerini kaybedince her çiçek:
Bir kahraman esirin kolları kesilecek…
Bu bir şanlı erdir ki Rabbi bulmuş kanında…
Bir kere düşülmeden yüksek mağrur alnında Alevden bir sancağın taşımış gölgesini…
Memleketler çökermiş yükseltince sesini.
Tam altı yüz yirmi yıl bir nur için dövüşmüş,
Fakat günün birinde kâfir eline düşmüş…
Şimdi ezmek istiyor onu Kırk Haramiler,
Bu son akşam kalbinde Rabbi bulmazsa eğer
Ormanda renklerini kaybedince her çiçek
Bir vuruşla bin kesen kolları kesilecek!
İşte rüzgârda uçan alevleriyle yer yer
Siyah ağaçlıklardan parladı meşaleler…
Dumanlı bir kızıllık onumu gölgeliyor
Şanlı esirleriyle Haramiler geliyor…
… Ağaçsız bir meydanda büyük kütükler yandı:
Haydutların karanlık yüzleri aydınlandı…
Küçük bir oda gibi yosunlanmış bir taşı
Kendisine taht yapan Haramilerin Başı,
Bir şeyler mırıldandı, bir şeyler emreyledi
Sonra boğuk bir sesle
Haydi kesiniz, dedi…
Haydutlar ağır ağır çekilerken geriye
Geniş yüksek bir gölge itildi ileriye..
Tunç bir çehre parladı alevin rüzgârıyla
Yüksek gururlu alnı , geniş omuzlarıyla
Kolları kesilecek kahraman esirdir bu…
Ne dudakları sarı, ne gözlerinde korku
Bir demir heykel gibi öyle hissiz bekliyor…
Nihayet hep kütükler olunca bir yığın kor:
Haydutların içinden birisi ilerledi
Kolların kesilecek, haydi hazırlan dedi…
Zulmette parıldadı çeliği bir baltanın
Kuru bir ses duyuldu, sonra fışkıran kanın
Damlaları ateşten yer yer duman çıkardı:
Şimdi şanlı esirin yalnız bir kolu vardı…
Ormanı baştan başa dolaştı boğuk bir ses:
“Öteki kolu da kes! Öteki kolu da kes!…’
Bıraktığı baltayı cellât alırken yerden,
Meydana gölgeleri yakınlaşan göklerden:
Haykırıldı bir büyük şanlı mâzinin yâdı
Birden balta esirin elinde parıldadı!…
Nâzım Hikmet, İlk Şiirler
Nâzım Hikmet’in “Kırk Haramilerin Esiri” adlı şiirinde iki ayrı temsili istiare vardır. Kırk Haramiler, istiklal Savaşı’nda Anadolu’yu işgal eden itilaf devletleridir. “Esir” ise Türk milleti olarak sembolize edilmiştir.
********************
KİLİM
Kilimde incir çekirdekleri-parlak pahalı
Elmaslar yerine çekirdek-süs, avunma
Hattâ soluk, ucuz boncuklar olabilirdi,
Cam boncuk, incir çekirdekleri-sûs, avunma
Gezdir parmaklarını: Pürtük! Çünkü üzüm çöpleri
Aptallığımızdan kalma üzüm çöpleri, armut sapları.
Ama biz dokuduk bu kilimi, eh bir dereceye kadar!
Değil ele güne çıkacak, değil asılacak duvarlarda.
Çiğnenir -çok çiğ çağ-ayaklar altında yabansı.
Sağlam olabilirdi, sapları, aldattı bizi;
Üzüm çöpleri, armut sapları, çekirdek, çok çiğ
Önceden düşünmedik, çok çiğ çağ!
Renkler, oldu bir kere, geçti, renkler
Düşünmek gerekti başlarken, sen buna
Renk mi diyorsun? Ben serin-mavi
Ismarlamıştım sana sıcak çaylar yanında.
Çok çiğ çağ. Çaldılar. Çıplak. Mavi, ama bi
Kon oturmuş tırnaklardaki mavi. Geçti.
Geçti, sökülemez, dokundu, sırıtır boşluk, ben sana..
Sakladığım baharlar nerde bu kilim için,
Nerde yıllarca önce, ben sana..
Ne yaptın baharları, baharsız çok çiğ, topraklarda
Çok çiğ, çiçek-hiç yok-hani bu kilimde?
Hani beyaz, beyaz, beyaz, Beyazları ne yaptın?
Çok çiğ bu kızgın yaz, çiğ bu karakış!
Bari biraz kışlarda.. Çıplak, çok çiğ!
Çok çiğ bu çığlık, bu en bol renk
Kara! Ben sana
Hiç kara koyma demiştim, nerden düştü, çok çiğ
Paslı borulardan katran, soba zifiri.
Sonra eski patiska perdeler gibi solgun ve sıska
Parmaklarda kirli tütün sarısı.
Çok çiğ kesik öksürük, çiğ çatlak çağıltı!
En güzel renk mi, çok az! Eğreti, kaçamak, belki!
Belki kimi gecelerde ekleme
Sevinçlerden gelme çağla yeşili – Yanlış!
Eğrelti otlarının yitik yeşili yâni,
İki başlı kartalların ölü gözlerinde-
-ki belki, çok az!
Sonra çok az pembe, işe giderken ayrılışlarda
Kimi günler bir süre hani ayaküstü
Çekingen bir gülüş, çekingen – çok çiğ çevre-
Pörsük-pembe, solgun güllerde, belki biraz!
Heyy! Kilimdeki bu sürü merteğin
İşi ne? Çok çiğ! Kendi gözümüzde
Çöpler vardı, karartmış önümüzü.
Çöpler, yeterde kilimde, bol – çok çiğ çağ-
Ama onlar mertek, doğru, çok çiğ!
Gözlerinin dalışı bile çok çiğ, çünkü- –
Çünkü hançer nakışlarda bu çılgın çağrı,
Bu çürük iplik, bu ensiz atkı,
Bizim!
Behçet Necatigil, Bütün Şiirleri 1 / 292
Behçet Necatigil, “kilim” şiiriyle aile kurumuna işaret etmektedir. Kilim, çeşitli / rengarenk desenleriyle aile mozayiği nin sembolize edilebileceği en iyi nesnelerden biridir. Ayrıca kilim, kollektif bir dokumayla / çalışmayla üretilir. Aile kurumu da sosyolojik anlamda kollektif bir kurum ve en küçük sosyal birimdir.
********************
HOROZ
Erken öten güzel horoz,
Öt, sürüp giden gecede bir daha.
İnlesin sessizlik.
Korku girsin yüreğine karanlıkta çalanların
Öt ki kara dağlar allana,
Yiğitlerin amacına yollana.
Uyanmak, gelecekler üstüne çekilen bir bıçak gibi ışıl ışıl
Yeniden başlamak bir bilince, bir doğruya, bir savaşa yeniden
Atları, koyanları, kazmaları, kürekleri uyandırmak,
Güneş üzre önermek kurtuluşu
Öt ki kara dağlar allana
Gökyüzü, yeryüzü sallana
Erken öten horozun başı kesilirmiş
Bitmez tükenmez ki başın kesile kesile.
Her çağda, her yüzyılda, her gün,
Senin altın sesindir getiren ışığımızı.
Öt ki kara dağlar allana
Aç eller tok tarlalara çullana.
Fazıl Hüsnü Dağlarca, Türk Siir Sanatı
Fazıl Hüsnü, “Horoz” şiiriyle bir milletin / Türk Ulusunun yeniden uyanışını/Kurtuluş Savaşı’nı istiare yollu sembolik olarak anlatır. Horoz, özelliklerinden hareketle Türk milletiyle özdeşleştirilmiştir. Horozun erkek oluşu, mücadeleciliği, devrimciliği ve seçkinci kimliği Türk milleti olarak sembolize edilmiştir.