Tanzimat Devri Türk Şiiri
TANZİMAT DEVRİ TÜRK ŞİİRİ
Osmanlı Devleti’nin son yüzyılına kadar Halk, Tekke ve Divan şiiri olarak üç ana koldan gelişen Türk şiiri, Tanzimat döneminde yepyeni bir sürece girer. Tanzimat, her alanda olduğu gibi şiirde de Batı’ya yönelişi ifade eder. Bu yönelme ise şiirimizde yeni bir değişim, dönüşüm anlamına gelmektedir. Dolaysıyla bu dönemden itibaren Batı’ya yönelmiş bir Türk şiirinden söz edeceğiz demektir.
Tanzimat dönemi, bu tür değişimler kesin olarak şu tarihte başlamıştır denilemese de ilk işaretleri 17. asırdan itibaren görünmeye başlar. Değişim henüz edebiyat ve şiir dünyasında kendisini göstermese de sosyal ve kurumsal hayatımızda bir takım değişikliklere bu asırda yönelmeye başlarız. Bu süreç 18. asırda hızlanır. 19. asır ise değişimlerin edebiyat ve şiir dünyamıza artık iyiden iyiye girmeye başladığı dönemdir. Bir değişim dönüşüm dönemi olduğu için Tanzimat devrinde yetişen şairlerimiz de buna bağlı olarak önceki edebi gelenekten tamamen kopamasalar da yeni denemelere girişirler.
Zira, en temel özellikleri Batıcı, yenilikçi olmalarıdır. Bu durum onların genellikle Fransız kültürüyle yetişmiş olmaları ile ilgilidir. Öğrendikleri Fransızcayla başta Fransız şiiri olmak üzere batı şiir geleneğine vakıf olurlar ve bu geleneğin etkisi altına girerler.
Bu devir şairlerinin bir başka özellikleri ise bir fikir ve ülkünün insanı olmalardır. Bu durum her şeyden önce Fransız devrimi ile dünyaya yayılan hürriyet, vatan ve millet gibi temaların şiirlerine girmesi demektir. Bu durum onların sanat anlayışlarında “sanat toplum içindir“ algısının doğmasına yol açar. Bu sanatçılar şüphesiz ki Divan şiiri ve kültürü içinde yetişmişlerdir. Ancak yeni dünya görüşü ve sanat anlayışı tercihleri onları Divan şiirine düşman yapar. Hemen hepsi bu şiirin artık ortadan kalkması gerektiğini düşünürler. Bu genel giriş etrafında bu dönem şirinin özelliklerini şöyle sıralayabiliriz:
TANZİMAT DEVRİ TÜRK ŞİİRİNİN ÖZELLİKLERİ
1. Tanzimat şiirinde söyleyişten çok fikirler ve yeni konular önem kazanmıştır.
2. Dilde sadeleşme fikri savunulmuş; fakat bunda başarılı olunamamıştır.
3. İlk dönem Tanzimat şiirinde gazel, kaside, terkib-i bent… gibi biçimler kullanılırken ikinci dönemde Fransız şiirinin etkisiyle
yeni biçimler kullanılmıştır.
4. Her iki dönemde de aruz ölçüsü kullanılmış, hece ölçüsü denenmiştir. Nazım birimi beyittir.
5. Divan şiirindeki parça bütünlüğü yerine konu bütünlüğü esas alınmıştır.
6. İlk dönemde siyasal ve toplumsal sorunlar, ikinci dönemde bireysel ve duygusal konular işlenmiştir.
7. Birinci dönem şiiri dışa ikinci dönem şiiri içe dönüktür.
8. İlk dönem şiirindeki dil ikinci dönem şiirindeki dilden daha sadedir.
9. I. dönem şairleri divan şiirini eleştirerek yıkmaya çalışmış; II. dönem şairleri ise şiiri sanat açısından ele alıp divan şairleri
gibi estetiğe önem vermişlerdir.
10. Fransız Devrimi’nin etkisiyle, özellikler ilk dönem şairlerinde, kanun, düzen, adalet, özgürlük, esaret, millet, vatan, bayrak gibi temalar işlenmiştir.
Tanzimat dönemi şiirini oluşturan iki nesilden söz etmemiz gerekiyor. İlk nesil şairleri Şinasi, Namık Kemal ve Ziya Paşa’dır.
Bunlardan Şinasi, bu yeni dönem şiirinin ilk temsilcisidir. Fransa’ya gitmeden önce klâsik kasideler yazan şair, ülkesine döndükten sonra kasidede biçim açısından değişiklikler yapmış, ayrıca toplumsal kavramlara yer vermiştir. Artık şiirleri duygusallıktan yoksundur, akılcılık öne çıkmıştır. Bu yönüyle Şinasi Tanzimat’tan sonraki edebiyatımızda akılcılığın öncüsü olarak yerini almıştır. Şinasi konuşulan Türkçe ile yeni bir şiir dili yaratmayı amaçlamışsa da bunda başarılı olamaz. Ancak bu
konuda öncülük etmesiyle, batılı Türk edebiyatının oluşmasına katkılarıyla önem kazanmıştır. Bu ilk dönemin ikinci önemli şairi ise vatan şairi olarak da bilinen Namık Kemal’dir. O da Şinasi gibi yenilikçi bir şairidir. Genelde Edebiyatımızın özelde şiirimizin batılılaşmasını o da savunmuş; “Toplum için sanat” anlayışıyla “özgürlük, vatan, yasa, hak, adalet, ahlâk” konularını işlemiştir. Ama bütün batıcılığına rağmen Şinasi’ye göre daha yerli bir sestir.
Tanzimat birinci neslinin bir diğer önemli şairi ise Ziya Paşa’dır. Ama o Şinasi ve Namık Kemal’e göre daha farklı bir tutum sergiler. Buna göre Tanzimat’la birlikte gelen yeniliklere düşünce olarak bağlıdır ama uygulamada eskiye bağlı kalır. Şiirleri incelendiğinde hece ile yazdığı birkaç şiir bir yana bırakılırsa, şiirleri biçim bakımından Divan nazmına bağlıdır.
Tanzimat şiirinin ikinci nesline gelince; yaşadıkları dönemin siyasal ve kültürel şartları onları ilk dönem şairlerinden biraz daha
farklı bir noktaya götürür. 2. Abdülhamit dönemi ifade hürriyeti açısından sorunlu bir dönem olduğu için onlar ilk dönem
şairlerinin aksine “toplum için sanat” anlayışı yerine “sanat için sanat” anlayışına yönelmişlerdir.
Tanzimat şiirinin ikinci kuşağının önde gelen şairi Recaizâde Ekrem’dir. Bu devrin şiir anlayışı çerçevesinde sanatta tek amacı güzellik olarak düşünür. Bu sebeple güzel olan her şeyin şiirin konusunu olabileceğine inanır. Buna ek olarak Şiiri bir bütün olarak görerek hem içeriğe hem biçime büyük önem verir. Bu yaklaşım onu dilde de farklı bir tutuma yöneltir ve Şiirin konuşma dilinden ayrı, kendine özgü bir dile sahip olduğu düşüncesiyle hareket eder. Nazım biçimlerinde yenilikler dener. Şiirde müzikaliteye önem verir. Tanzimat’ın ikinci kuşağında yer alan önemli bir diğer şairimiz “Şair-i âzam” olarak bilinen Abdülhak Hamit Tarhan’dır. O da Recaizâde Ekrem gibi şiirimizi batılılaştırmak düşüncesiyle Batı şiirinde gördüğü, Türk şiirinde olmayan özellikleri şiirine yansıtarak yeni şiir denemelerine girişmiştir. Onun şiirinde en çok işlenen konular “aşk” ve “doğa” olarak karşımıza çıkar. Özellikle doğa temasını şiirde, Divan şiirindeki gibi bir motif olarak kullanmak yerine tasvir malzemesi olarak kullanır. Onu özel kılan bir yanı da şiirlerinde “ölüm” konusuna geniş bir yer vermesidir. Böylece Türk şiiri ölüm ve ötesi, fizikötesi kavramlarıyla daha derinlemesine tanışmış olur.
Tanzimat ikinci döneminde bir önemli isim de Muallim Naci’dir. O da yenilik döneminin bir şairidir. Fakat onlardan farklı olarak eski edebiyatın değerli yanlarını ve öz şiir niteliğini savunarak yenilik döneminde daha tutarlı bir şiir anlayışıyla eserler vermiştir. Onun tavrını gelenekten tümüyle kopmadan şiirde yeni bir yapıya kavuşmak şeklinde özetleyebiliriz.