Şakanın Sonu Kakadır Atasözünün Açıklaması Anlamı Hikayesi Kısa
Şakanın Sonu Kakadır Atasözünün Açıklaması
Şakanın Sonu Kakadır Atasözünün Anlamı
Şakanın Sonu Kakadır Atasözünün Hikayesi Kısa
Şakanın Sonu Kakadır Atasözünün Öyküsü
ŞAKANIN SONU KAKADIR ATASÖZÜNÜN ANLAMI
Her şey gibi şaka da zarif olmalı. İncitip kırmam alı. Eğleneceğiz diye uzun süren şakalara girilmemelidir. Eğlenceli başlayan şaka, sonunda sabır sınırım aşar. Ve şaka yapanlar arasında kırgınlıklara, küskünlüklere, hatta kavgalara sebep olabilir. Bir başka atasözümüz de, bunun önemini vurgular: “Latife latif gerek…”
ŞAKANIN SONU KAKADIR ATASÖZÜNÜN HİKAYESİ
Önce bir uğultu duydu Orhan. Fakat bu uğultu ne fırtına uğultusuna, ne de bir başka uğultuya benziyordu. Dalgalı bir denizin dibindeki sesleri andırıyordu. Ama çok sürmedi… Sesler kesildi. Sadi Dede’nin sesi
“Geldik işte… Açabilirsin
Geçmiş zaman yolunun bu seferki durağı bir kalaya dükkânıydı… Orhan, gördüğü şeylerden bir anlam çıkaramamıştı. Sadi Dede, Orhan’ı ocağın yan tarafındaki loş ve kuytu köşeye çekti. Yan yana konmuş iki büyük kazarım arkasına gizlendiler.
Dede, torununun hâlâ çevreyi boş ve anlamsız gözlerle süzdüğünü fark edince;
“Burası bir kalaya dükkânı evlat” dedi. “Eskiden kullandığımız birçok kap kacak bakırdan yapılıyordu. Herhalde okulda öğretmişlerdir. Bakır çabuk p oksitlenir. Ve bakır oksit, bir tür zehirdir. Bakır oksitli bir kaptan yenen yiyecek insanı ölüme kadar götürür… Kalaycılık, bu bakır kaplan kalay ile kaplama mesleğidir. Bir tür nikelaj gibi… Anladın mı?”
Orhan, anlamaya çalışıyordu. Ama her şey çok ilginçti… Dükkanda, kırçıl sakallı ustadan başka üç erkek çocuğu daha çalışıyordu. Çocuklardan ikisi, Orhan’dan bir-iki yaş daha büyük gösteriyordu. Diğeri ise Orhan ile akrandı… Çocukların en küçüğü, ustasının verdiği emre göre bazen körük çekiyor, bazen istediği bir şeyi eline uzatıyordu. Dükkan, is ve duman içindeydi. Ustanın da, çocukların da elleri ve yüzleri kömür karasına bulanmıştı. Diğer iki çocuk, kalaydan önceki temizliği yapıyorlardı. Dükkânın bir köşesinde ıslak ve vıcık vıcık bir kum yığını vardı. Çocuklardan biri çömelmiş, büyük bir tencerenin içini kirli bir paçavrayla ovuyordu^ Diğeri ise, bir kazanın içine yalın ayaklarıyla girmiş duvardaki bir tutamağa tutunarak bir sağa; bir sola dönüyordu. Böylelikle, kazarım isli dibini, altında- ıslak kuma sürerek temizliyordu… Hiç de den şikâyetçi görünmüyorlardı. Üstelime; bu arada ustalarından gizli şakalaşıyorlardı.