Isıracak İt Dİşini Göstermez Atasözünün Açıklaması Anlamı Hikayesi Kısa
Isıracak İt Dİşini Göstermez Atasözünün Açıklaması
Isıracak İt Dİşini Göstermez Atasözünün Anlamı
Isıracak İt Dİşini Göstermez Atasözünün Hikayesi Kısa
Isıracak İt Dİşini Göstermez Atasözünün Öyküsü
ISIRACAK İT DİŞİNİ GÖSTERMEZ ATASÖZÜNÜN ANLAMI
Bu atasözümüzün anlamı şudur: Bize zarar verecek, kötülük yapacak kimseler elbette önceden bizi uyarmazlar… Fırsatım kollar, sinsice bekler ve zamanı gelince yapmayı düşündükleri kötülüğü yaparlar. Bir kızgınlık aranda, mertçe yüzümüze karşı bağırıp çağıranlardan pek zarar gelmez. Asıl tehlike, düşmanlığım içinde saklayıp, yüzümüze gülerek fırsat kollayanlardan gelir…
ISIRACAK İT DİŞİNİ GÖSTERMEZ ATASÖZÜNÜN ÖYKÜSÜ
Önce bir uğultu duydu Orhan. Fakat bu uğultu ne fırtına uğultusuna ne de bir başka uğultuya benziyordu. Dalgalı bir denizin dibindeki sesleri andırıyordu. Ama çok sürmedi… Sesler kesildi. Sadi Dede’nin sesi duyuldu: “Geldik işte… Açabilirsin gözlerini…”
Orhan, bu defa gözlerini sokakları dar, avluları yüksek taş duvarlarla çevrili bir şehirde açtı. Tabii, Sadi Dede yanındaydı… Orhan, dedesiyle birlikte bu dar sokaklardan birkaçını adımladıktan sonra, bir kapının önünde durdular. Geniş ve yüksek kapı, yarıya kadar açıktı.
Sokakta kimsecikler yoktu. Kim bilir, günümüzden kaç on veya yüzyıl önceki bir zaman dilimiyle karşılarına çıkan bu şehrin neresi olduğunu bilmiyorlardı…
Kimseye görünmeden, aralık kapıdan avluya süzüldüler. Uygun bir köşeye saklanıp etrafı incelemeye başladılar. Avlunun orta yerinde küçük bir fıskiye vardı. Arkalıksız tahta bir sandalyede oturan Yaşlı bir adam, suyun sesine dalıp gitmişti.
Biraz sonra, on-on iki yaşlarında bir çocuk içeri girdi. Elindeki küçük torbayı sekinin üzerine bıraktı. Burnundan soluyarak yaşlı adam yanına yaklaştı… Bir süre göz göze bakıp durdular. Neden sonra, heybetli gövdesine uygun tok bir sesle;
“Bir şey mi oldu oğlum?” diye sordu yaşlı adam. Yoruldun mu, bir şeye mi sıkıldın?”
“Neden yorulayım dede?” diye burcundan soludu çocuk. “Şuncağız şey yorar mı adamı?”
“O zaman ne? Güleç gittin, asık suratla geldin. Anlat hele…”
Çocuk, biraz duraksadıktan sonra, havuzun kenarına ilişti. Gözleri sudaki dalgalanmalarda,
Gösterecekse gösterirdi orada… Kurusıkı, boş laf… Köpeği de, saldırmak yerine hırlamış…”
Sözünün burasında, oturduğu sandalyeden kalkan adam, torununun yanma geldi. Pençe gibi elini çocuğun omuzuna koyarken, sanki torunuyla birlikte Orhan’a da seslendi:
“Isıracak it dişini göstermez! …”
Orhan, dedesine baktı. Gözleriyle anlaştılar. Buradan da alacaklarım almışlardı. Uyarıya gerek duymadan, başım dedesinin göğsüne bastırdı. Zaman yolundaki bu seyahatiyle, bir atasözü daha kazanmıştı. Mutlu bir gülümsemeyle gözlerini yumdu…
Yine o korkunç uğultu ve sarsıntıdan sonra, bitkin bir halde gözlerim açan Orhan, başım dedesinin göğsünde ve kendini evlerinde buldu…