
Gülü Seven Dikenine Katlanır Atasözünün Açıklaması Anlamı Hikayesi Kısa


Gülü Seven Dikenine Katlanır Atasözünün Açıklaması
Gülü Seven Dikenine Katlanır Atasözünün Anlamı
Gülü Seven Dikenine Katlanır Atasözünün Hikayesi Kısa
Gülü Seven Dikenine Katlanır Atasözünün Öyküsü
GÜLÜ SEVEN DİKENİNE KATLANIR ATASÖZÜNÜN ANLAMI
Bu atasözümüzün anlamı şudur. Sevilen kişi kusurlarıyla kabul edilmelidir. Birini seviyorsak, onun bazı kaprislerine, verdiği sıkıntılara da katlanmalıyız. Sevdiğimiz bir işte başarılı olmak da bazı zorluklara göğüs germemizi gerektirir. Hemen ilk zorlukta çok sevdiğimiz işimizi bırakmamak, ilk hatasında sevdiğimiz kimseden soğumamak gerekir…
GÜLÜ SEVEN DİKENİNE KATLANIR ATASÖZÜNÜN HİKAYESİ
Önce bir uğultu duydu Orhan. Fakat bu uğultu ne fırtına uğultusuna, ne de bir başka uğultuya benziyordu. Dalgalı bir denizin dibindeki sesleri andırıyordu. Ama çok sürmedi… Sesler kesildi. Sadi Dede’nin sesi duyuldu:
“Geldik işte… Açabilirsin gözlerini…”
Orhan, gözlerini açtığında kendini bir köşkün bahçesinde buldu. Sadi Dede elbette yanındaydı ve yapraklan ta yere kadar sarkmış bir ağacın ar kasnıdaydılar. Onlar bahçenin tamamım görebilirlerdi. Ama kimse onları göremezdi…
Bahçe de bahçeydi hani… O ana kadar Orhan’ın görmediği cinsten ağaç ve çiçeklerle süslüydü. Orta yerde güzel bir masa ve sandalyeler vardı. Birden sesler duyulmaya başladı, önce havuzun fıskiyesiyle kuş sesleri, sonra da insan sesleri duyuldu…
Orhan, Sadi Dede’nin uyarısıyla dikkat kesildi… Çok geçmeden, orta yaşlı bir adam ve biri kız, on-on iki yaşlarında iki çocuk bahçeye girdiler… Durum Bakılırsa, görüntüler günümüzden bir hayli zaman öncekine aitti. Ama bahçeye giren insanlar zengin ve aydın bir aileydi besbelli…
“Bana ne, baha ne!” dedi küçük kız. “Barışmak istemiyorum baba. Ağabeyim çok hoyrat bir çocuk… Oyuncak bebeğimin bacağını kırdı… “İsteyerek olmadı ki babacığım” dedi ağabeyi. “Bakayım derken bacağı elimde kaldı Babaları olduğu anlaşılan orta yaşlı adam masanın etrafındaki sandalyelerden birine otururken; “Ağabeyin isteyerek yapmamış kızım. Kaza olmuş. Yenisini alırız; Hiç barışmamak olur mu? Yoksa sen ağabeyini sevmiyor musun?”
“Seviyorum ama” diye burnunu çekti küçük kız. “Seviyorum ama ağabeyim de-bazen böyle beni üzüyor oyuncaklarımı hırpalıyor…”
Küçük kızın “ağabey” dediği çocuk, masanın yanından ayrıldı. Çok geçmeden elinde bir gül ile döndü. Sarışın kardeşine, bahçenin en güzel sarı güllerinden birini koparıp getirmişti. Özür
Dileyerek gülü uzattı. Küçük kız, biraz duraksadıktan sonra isteksizce aldı. Ve almasıyla yere atması bir oldu:
“Gördün işte baba!” diye hıçkırdı. “Verdiği gülün dikeni elime battı. Bak kanıyor. Canımı yakmak için her şeyi yapıyor…”
Ağabey donup kalmıştı. Baba gülümsedi. İki 4 çocuğunu iki yanma alarak göğsüne bastırdı. Sonra küçük kıza;
“Ağabeyini çok sevdiğini biliyorum kızım” dedi. “Ama bazen seni kızdırıyor. Öyle değil mi? Sen san gülleri de çok severdin. Senin gibi sarışın oldukları için… Neden yere attın?”
“Çünkü dikeni elime battı baba!”
Baba, gözlerini küçük kızının gözlerine, sözlerini ise görmediği Orhan’a yönlendirdi:
“Gülü seven dikenine katlanır…”
Orhan, gülümseyerek dedesine baktı. Bu gülümseme, alacağımızı aldık demekti…
“O zaman beklemeyelim” dedi Sadi Dede. “Başım göğsüme daya ve gözlerini yum…”
Yine o korkunç uğultu ve sarsıntıdan sonra, bitkin bir halde gözlerini açan Orhan, başını dedesinin göğsünde ve kendini evlerinde buldu…