Akla Karayı Seçmek Deyiminin Çıkış Hikayesi
Akla Karayı Seçmek Deyiminin Çıkış Hikayesi
Kim Söylemiş bu deyimi?
Ben kimim? Bugün günlerden ne?
Gönderdiğim çoraplar ayağına oldu mu?
Söz, yazarımızda…
Akla Karayı Seçmek Deyimi
Akla karayı seçmek, çok yorulmak, çaba göstermek, bir işin olması için zahmet çekmek anlamındadır. Zor bir işin üstesinden gelmeyi anlatır.
Akla Karayı Seçmek Deyiminin Hikâyesi
Şimdi dilerseniz “Akla Karayı Seçmek Deyiminin Çıkış Hikayesi“ne birlikte bakalım. Namaz, İslam dininin kartlarındandır. Müslümanlara, beş vakit namaz farz kılınmıştır. Bu beş vakit namazın belirli kılınma zamanları vardır. Yani akşam namazı, sabah kılınmaz.
Deyimimiz için çıkış noktası sabah namazıdır.
Bundan çok uzun yıllar önce güzel mi güzel bir köy varmış. Bu köydeki insanlar çiftçilik ve hayvancılıkla uğraşıyorlarmış. Köylüler her sabah erkenden kalkar, tarlalarının, hayvanlarının başına geçerlermiş.
Köyde bir de küçük cami varmış. Küçük ama çok güzel bir camiymiş bu. Güneş âdeta pencerelerden elini uzatır; mihraba, minbere, halılara ve hatta camiye gelen insanların tenlerine dokunurmuş.
0 köye yeni bir imam tayin olmuş. Bu imam çok farklı bir imammış. Kısa Sürede köylüyle samimi olmuş ve onları beş vakit camiye getirmeyi başarmış. Sabah namazlarında bile cami dolup taşıyormuş.
Köylüler büyük bir hevesle camiye geliyor, huzur içinde evlerine dönüyorlarmış.
Fakat bir tanesi varmış ki, Sormayın: Köyün muhtarı.
O zamanlar, şimdiki gibi hoparlörle ezan okunmuyormuş. İmam efendi yüksek bir yere çıkıp, ezanı okuyormuş.
Sabah ezanları hariç, bir problem yokmuş. İnsanlar uykunun en tatlı yerinde oldukları için, ezanı duymayabiliyorlarmış. Baha doğrusu. Sadece bizim muhtar duymuyor- muş ve çoğu zaman sabah namazına gelemiyormuş.
Muhtar sabah namazlarını kaçırmamaya karar vermiş.
Ertesi gece, sabah namazına yetişebilmek için uyumamış. Gecenin bir yarısında caminin yolunu tutmuş.
Ama çok erken gittiği için, cami kapalıymış. Gitmiş hocayı uyandırmış.
Zavallı hoca neye uğradığını şaşırmış. “Daha vakit var, git uyu.” deyip, göndermiş muhtarı.
Bizim şaşkın muhtar, arkasına bakmadan evine dönmüş. Ama uyumamış. Saatlerce ezan Sesine kulak vermiş. Tam ezan okunacakmış ki uykuya dalmış.
Üzülmüş elbette.
Ertesi gün, sabah namazına yetişmeye ahdetmiş. Ama bir önceki gecenin tersine uykuyu ihmal etmemiş. 0 gece normal vakitte uyumuş. Sabaha doğru uyanmış ve abdest alıp camiye koşmuş. Bir de ne görsün? Cemaat camiden çıkıyor. Anlamış ki sabah namazının vakti geçmiş.
Yılmamış. Ertesi gün de çaba Sarf etmiş, diğer günler de… Hiç birinde vakti tutturamamış.
O zamanlar çalar saat ne arasın? Bir gün dayanamayıp imam efendiye gitmiş ve Sormuş:
Hocam, diğer köylüler nasıl yetişiyor sabah namazına anlamıyorum. Ne yapmam gerekiyor? Sabah namazına nasıl vaktinde gelirim?
Hoca gülümsemiş ve cevap vermiş;
Güneş doğmasına yakın alaca bir karanlık vardır. Sen, ak ve kara ipliği yanında hazır bulundur. 0 vakit, iki ipliğe de bak. Eğer hangisinin kara, hangisinin ak olduğunu seçemiyorsan sabah namazı kılınabilir. Yok eğer renkleri ayırt edebiliyorsan, sabah namazı geçmiş demektir.
Muhtar Sonunda işi çözmüş. Ama işi çözene kadar akla karayı seçmiş.