15. Yüzyıl Divan Şairleri ve Eserleri
YÜZYILLARA GÖRE DİVAN ŞAİRLERİ
15. YÜZYIL
Bu yüzyıl, devletin gücünün arttığı, Anadolu’da Türk birliğinin sağlandığı, İstanbul’un fethedilmesinin ardından imparatorluk haline gelindiği bir dönemdir. Bu dönemin padişahlarının da şiirle ilgilenmeleri, şiir yazmaları sanatın ve sanatçıların gelişmesinde çok önemli bir etkendir. II. Murat’n “Muradi”, Fatih’in “Avni’, II. Ba- yezid’in “Adli” mahlasıyla yazdığı Türkçe şiirler, bu padişahların sanat yönlerini ortaya koymuştur. Diğer yandan ömrünün büyük bir kısmını Avrupa ülkelerinde sürgün hayatıyla geçiren Cem Sultan da vatan hasretiyle Türkçe şiirler yazmıştır.
Bu yüzyılın önemli şairleri Şeyhi, Ahmet Paşa, Necati, Süleyman Çelebi ve Ali Şîr Nevaî’dir. Mercimek Ahmet, Âşık Paşazade, Sinan Paşa ise bu yüzyılın ileri gelen düzyazı ustalarıdır.
ŞEYHÎ (1371 – 1431)
15. asrın ilk yarısının en büyük divan şâirîdir. 13731376 yılları arasında doğmuştur. Eğitimine memleketinde başlayan Şeyhî, şâir Ahmedîden ve başka âlimlerden ders okuduktan sonra, tahsilini ilerletmek için İran’a gitmiş, tasavvuf ve tıpta derinleşmiş, göz hekimliğinde uzman olmuştur. Memleketine döndükten sonra, bir eczâhâne açarak hekimlikle iştigal etmiş ve Flekîm Sinan olarak şöhret kazanmıştır. Şeyhî hekimlikle uğraşırken, bir yandan da Germiyanoğluna kasîde- ler yazmıştır. Şeyhînin Yıldırım Bâyezid’in oğlu Emir Süleyman ile de münasebeti olmuştur. Osmanlı sarayı ile asıl teması Çelebi Mehmet zamanındadır. Çelebi Sultan Mehmet’i Karaman seferi sırasında 1415’te Ankara’da tedavi eden Şeyhî, hükümdarın özel doktorluğuna alınmıştır. Bir müddet sonra tekrar memleketine dönen şair, II. Murat sultan olunca, onun adına Husrev ü Şirin’i yazmaya başlamış ve onunla bir hayli alakası olmuştur. Hayatının son yıllarını memleketinde geçirmiş olduğu sanılan Şeyhî, 1431 yılı civarında vefat etmiştir.
Şeyhînin eserleri Divan, Harnâme ve Husrev ü Şi- rin’dir. Tıbba dair manzum bir risalesiyle Ney-nâme adlı ufak bir mesnevisi ve Hâb-nâme adını taşıyan At- tar’dan çevrilmiş bir mesnevisinin daha bulunduğu zannedilmektedir. Türk mizah ve hiciv edebiyatının şaheserlerinden olan Harnâme, ince alay ve nükteleri ihtiva eden 126 beyitlik bir mesnevidir. Çelebi Mehmet’e takdim edilen bu küçük mesnevinin telifine, şairin padişahı tedavi etmesinin mükâfatı olarak aldığı Tokuzlu adlı köye giderken, tımarın eski sahipleri tarafından saldırıya uğraması vesile olmuştur. Şeyhînin her bakımdan en büyük eseri Husrev ü Şirin mesnevisidir. Dil bakımından da başarılı bir eser olan Husrev ü Şirin’de, daha sonra kullanılmayan birçok Türkçe kelime vardır.
**********
AHMET PAŞA (? – 1497)
15. yüzyıl divan edebiyatı şairlerindendir. (? – 1497) Edirne’de doğup Bursa’da vefat etmiştir. 1451’de genç yaşta Bursa’ya müderris, sonra da Edirne’ye kadı olmuştur. Fatih’in tahta çıkmasından sonra padişahtan saygı görmüş ve kazaskerliğe getirilmiştir. Kısa süre sonra da vezirliğe terfi ettirilen Ahmet Paşa, vezirlikten alındıktan sonra Bursa’ya gönderilmiştir. Bursa’da san- cakbeyliği görevini yürütmüştür.
Şeyhi ile Necati arasında yetişmiş divan şairlerinin en büyüğü olan ve döneminde üstad bilinen Ahmet Paşa, kendisinden sonra da birçok şairi etkilemiş, şiirleri imparatorluğun her tarafına yayılmıştır. Şiirlerini Divan’ın- da toplamıştır. Gazel, şarkı ve murabbaları ile meşhur olmuştur.
**********
NECATİ BEY (? – 1509)
Edirne’de doğmuştur. Asıl adı İsa’dır. İyi bir öğrenim gören Necati Bey, şiirleri ve hat çalışmalarıyla tanınmıştır. Divan kâtipliğine atanarak İstanbul’a gelmiş, Saray’ın takdirini kazanmıştır. Yüzyılının büyük şairlerindendir. Şiirlerinde Türkçe kavramların, atasözleri ve halk deyimlerinin geniş yer tutması, şiirinin temel özelliği sayılmaktadır, 1509 yılında ölmüştür. Divan’ı vardır.
**********
SÜLEYMAN ÇELEBİ (? – 1422)
Meşhûr Türkçe “Mevlid” kasidesinin yazarıdır. Bursa’da doğmuştur. (1351 -1422) Bursa’da asrının ileri gelen âlimlerinden ilim tahsîl etmiştir. Resûlullah Efendimize olan muhabbeti, Vesîlet-ün-Necât isimli mesnevisini yazmasına vesîle olmuştur.
Hazret-i Muhammed’in diğer peygamberlere olan bütün üstünlükleri, en güzel kelimeler ve en vecîz ifâdelerle anlatılmıştır. Mevlid; münâcat, velâdet (Peygamberimizin doğumu), risâlet (Peygamberliğin bildirilişi), mîrâc (Göklere çıkışı, Cennet’i ve Cehennemi görmesi), rıhlet (Peygamberimizin vefâtı) ve duâ bölümlerinden ibârettir. Eserde çok olgun fikirler ve kompozisyon bütünlüğü vardır. Bazı yerlere gazel parçaları da ilâve edilmiştir. Aruz vezni ile yazılmıştır. Kafiyeler sağlamdır.
Süleyman Çelebi, Mevlidin dizelerinin mükemmel olması için çok titizlik göstermiş, bu sebeple Mevlid, üstün sanat sâhibi dîvan şairlerince dahi sevilip beğenilmiştir. Mevlid’de hem olayların, hem de düşüncelerin anlatıldığı yerlerde, en kısa, en uygun ve mümkün olan en sade anlatım şekli kullanılmıştır. Mevlidde, hemen her türlü söz sanatına rastlanır. En çok cinas, teşbih ve tekrir gibi sanatlara önem verilmiştir. Mevlid, lirizm ve öğreticiliği iyi kaynaştırmış bir şiir kitabıdır. Kuruluktan uzak olduğu gibi, sırf coşkunluktan da ibaret değildir. Görünüşte kolaydır, fakat denendiğinde benzerinin yazılmasının çok zor olduğu görülür.
**********
ALİ ŞÎR NEVÂÎ (1441 – 1541)
15. yüzyıl Çağatay şairlerindendir. (1441 – 1541) Gençliği Meşhed, Herat, Semer- kand şehirlerinde geçmiştir. (Özbekistan’da) Mektep arkadaşı Hüseyin Bayka- ra, Herat’ı işgal edip Horasan sultanı olunca Ali Şîr’i Herat’a getirtmiş, ona sarayda değişik görevler vermiştir. Geriye kalan ömrünü şair bir sultan olan Hüseyin Baykara’nın yanında geçirmiştir.
Hamsesinde klasik İran edebiyatı mesnevi konularını (Ferhad ü Şirin, Leyla vü Mecnun v.b.) denenmemiş şekillerde işleyen Ali Şîr Nevaî, ilk şuara tezkiresi olan jie Mecalis-ün Nefais’te XV. Yüzyıl Çağatay ve Fars şairleri hakkında önemli bilgiler vermiştir. Mizan’ül-Ezvan adlı eserinde Türklerin kullandıkları nazım ve musiki şekillerini tanıtmıştır. Muhakemet’ül – Lügateyn adlı eserinde ise Türkçe ile Farsçayı karşılaştırmıştır. Türkçenin Farsçaya göre anlam inceliklerini ifade etmeye daha elverişli olduğunu belirtmiştir.
Türkçe şiirlerini dört, Farsça şiirlerini de ayrı bir divanda toplamıştır. Eserlerinin sayısı 30’dan fazladır. Bu eserlerde Türkçenin döneme ağırlığını koyduğunu, Farsça- dan geri kalmadığını göstermeye çalışmıştır.