Lavinia Şiirinin Hikayesi
Şimdiki yazımızda “Lavinia Şiirinin Hikayesi” incelemeye çalışacağız.
Lavinia Şiirinin Hikayesi
Özdemir Asaf’ın en bilinen şiirlerinden biridir Lavinia. Memet Fuat bir yazısında bu şiirin, şairin alametifarikası haline geldiğini vurgular:
“Özdemir Asaf’ın unutulmaz bir yanı da 1960’ların ünlü edebiyat matinelerindeki tavırlarıydı. Son derece tatlı bir havayla gelir, kendine özgü peltek konuşmasıyla şiirlerini söyler, alkışa boğulur, iki elini birden kafasının iki yanına götürerek çift yanlı asker selamı verir, koca bıyıklarıyla gülümser, gösterisini genel istek üzerine ‘Lavinia’ adlı şiiriyle noktalardı.” Özdemir Asaf’ın şiirlerinde tek kadın ismi vardır: Lavinia. Platonik bir aşkın mahsulü olan aynı adlı şiiri de hâlâ dillerdedir:
LAVİNİA
Sana gitme demeyeceğim.
Üşüyorsun ceketimi al.
Günün en güzel saatleri bunlar.
Yanımda kal.
Sana gitme demeyeceğim.
Gene de sen bilirsin.
Yalanlar isteyorsan yalanlar söyleyeyim,
İncinirsin.
Sana gitme demeyeceğim,
Ama gitme Lavinia.
Adını gizleyeceğim Sen de bilme, Lavinia.
Pek çok insanın henüz çok gençken kız arkadaşına okumak için ezberlediği, buruk bir tadı olan bu aşk şiiri kime yazılmıştır? İşte bu sorunun cevabını araştıracağız.
Ortak bir sır
Lavinia’dan bahseden yazılarda cümleler yarım bırakılmış gibidir, gizli bir şeyler kalmıştır çoğunda; ya aşığının ismi yoktur ya da kendisinin. Mücap Ofluoğlu ondan bahsederken, “Sevgilileriyle, şiirlere yansıyan çekiciliğiyle ünlü bir şairimizin ‘Lavini- a’sı olmuştu” der ama şairin, yani Özdemir Asaf’ın adını vermez. İlhan Selçuk da bir yazısında Lavinia’nın iki âşığının ismini verirken, üçüncüyü “yere bakan biri” olarak tarif eder ve adını bizden gizler. En yakın arkadaşlarından Meldâ Kaptana da farklı değildir doğrusu. O da “Lavinia”yı anlatırken bir ismi saklayacaktır: “Bir 14 Şubat Sevgililer Günü’nde önemli bir köşe yazarının Lavinia başlıklı yazısında kahkahası bile ölümsüzleşti.”
Buna rağmen hakkında yazılanların hepsi okunduğunda saklanmaya çalışılan bir şey olmadığı görülür; onu Tanıyanlar Lavinia’nın herkesin bildiği bir sır olmasını istemektedirler âdeta…
Tanıyanların anlattıkları
Lavinia’nın gerçek adını Miicap Oflııoğlu’nun Bir Avuç Alkış adlı kitabından öğrendim. 1958-1959 tiyatro mevsiminde, Strind- berg’in “Matmazel Jiili”sini sahneye koyarlar. Mücap Ofluoğlu bu oyunun giysilerini Mevhibe Beyat’ın çizdiğini belirttikten sonra, “Mevhibe, Güzel Sanatlar Akademisinde okuduğu yıllardan beri güzelliği ve cana yakın dostluğu ile çevresini etkilemiş, sevgilileriyle, şiirlere yansıyan çekiciliğiyle ünlü bir şairimizin ‘Lavinia’sı olmuştu” cümleleriyle Lavinia’nın kimliğini açıklar.
Mevhibe Beyat’ın en yakın dostu Meldâ Kaptana da anılarında uzun uzun bahseder ondan. Arkadaşlıkları elli yılı aştığı için anlatacakları çok daha fazladır. Kendisinden birkaç yaş büyük olan Mevhibe’yi, ilkokulu bitirdiği yıl Laleli’de, Tan Apartmanı’nda otururken komşusu olarak tanımıştır. Kaptana, Özdemir Asaf’ın Lavinia’sıyla yaşam boyu sürecek çok yakın bir dostluk kuracaktır. Sadece Lavinia değildir Mevhibe; Meldâ Kaptana arkadaşının edebiyat tarihine geçmiş diğer isimlerini de sıralar kitabında: “Ünlü bir yazarımızın hikâyelerinde adı Hisya diye geçerdi. Laleli’de Harikzâdegân Apartmanlarının kapısında buluşup konuşan delikanlıların Violetta’sıydı. 0 sıralarda ünlü olan bir tangonun adıydı bu ve delikanlılar ıslıkla bu melodiyi çalardı Mevhibe onlara gülümseyerek geçerken. Güzel Sanatlar Akademisi’nde okurken mimar arkadaşları da ona Gilda diye seslenirlerdi. O yıllarda gösterimde olan ve çok beğeni toplayan Rita Hayvvorth’un Gilda isimli filminden mülhem. Kızıl- kahve rengi iri dalgalı ve parlak çok güzel saçları vardı. Adalet Cimcoz da Marilyn Monroe’ya benzettiği için ‘Marlin’ diye çağırırdı Mevhibe’yi”
Meldâ Kaptana Mevhibe Beyat’a erkeklerin taktığı bu isimleri sıraladıktan sonra arkadaşının kendisine ne ifade ettiğini de etraflıca anlatır kitabında. Yıllar boyunca ona uzun uzun mektuplar yazarak içini döker, dertlerini paylaşır. Bu mektupların bazılarını Amerika’dan, bazılarını Paris’ten postalar. Bazılarını da hiç postalamaz, yazar sadece, en yakın dostuyla monolog halinde de olsa konuşabilmek için…
Yaşamı, aşkları…
Lavinia yani, Mevhibe Meziyet Beyat, 2 Mayıs 1925’de İstanbul’da doğar. Aslen Niğdeli olan babası Tahsin Bey eski bir validir. Güzel Sanatlar Akademisi’ni bitirdikten sonra Olgunlaşma Enstitüsü’nde resim öğretmenliği ve stilisttik yapar. Bir süre de Neyir Mağazası’nda çalışır.
Mevhibe Beyat, Özdemir Asaf’ın kendisine beslediği platonik aşkla “Lavinia” olarak edebiyatımıza girmiştir. Fakat Lavinia Özdemir Asaf’a aşık değildir. İlk aşkı, ünlü ressam ve hocası Edip Hakkı Köseoğlu’dur. İkincisi ise İlhan Selçuk. Gerisi? Gerisi diye bir şey yoktur Mevhibe için… Ölmeden çok kısa bir süre önce Meldâ Kaptana ve İlhan Koman’ın oğlu Ahmet Koman’a yazdığı mektupta bunu açıkça belirtir.
İlhan Selçuk’la 1952’de evlenir. Uzun yıllar sonra Sevim Burak hakkında yazdığı bir yazıda Lavinia’dan bahseder Selçuk: “Kuzguncuk tepelerinde, tahtaları kararmış bir ahşap evin alt kattaki odası Boğaz’a bakıyor; odanın ortasında yuvarlak bir büyük mangal…
Odada dört kişi var. Kalın perdelerden içeriye sızan ışık aradan geçen zamanda soldu; ama odadakileri seçmek güç değil; birisi Orhan (Borar), kemancı, o yıllarda Mithat Fenmen’le birlikte verdikleri konserlerin beyaz üzerine kırmızı-siyah yazılı afişleri, İstanbul’un ya da Ankara’nın bütün duvarlarını kaplardı; elinde içki kadehi, Sevimle sözlü. Sedirde oturan genç kız Özdemir Asaf’ın ünlü şiirindeki Lavinia.” olduğunu tahmin etmek hiç de zor değildir. Bir yıl sonra “Lavinia” başlıklı bir başka yazısında, biraz kapalı da olsa, bütün öyküyü özetler. Ancak, bu yazıda da Lavinia’nın gerçek ismini vermez ve kendisiyle olan bağlantısını yazmaz İlhan Selçuk; bilen biliyordur nasıl olsa:
‘‘Lavinia’ya âşıktı Özdemir…
Kral Latinus’un kızıydı Lavinia; Vergilus’a göre Roma yakınındaki on üç sunaklı tapınağıyla ünlü Latvinium kenti Lavinia’nın onuruna kurulmuştu. Özdemir sevdiği kız için uzun yıllar dillerde dolaşan ‘Lavinia’ şiirini yazdı.
Yalnız Özdemir mi, koca ressam Edip Hakkı da Lavinia’ya âşıktı. 1950’li yılların İstanbulu, avareliği ve sevdaları tohumlayan yosun kokulu bir şehirdi. Özdemir o kentin Boğaz’dan esen rüzgârını da yazdı:
Bilmiyorum ne vardı saçlarında..
Rüzgâr mı delice eserdi,
Gözlerim mi öyle görürdü yoksa Saçlarının her hali hoşuma giderdi.
Oysa o yıllarda Lavinia yere bakan birine tutulmuştu; fırtınalı bir ilişkinin tensel terinde köpüklenen dalgasını yaşarken, gönüllerde dolaşmanın çekiminden de vazgeçemiyordu; ilerde bunun hesabını acıyla vereceğinden habersizdi.”
İlhan Selçuk’tan ayrılan Mevhibe Beyat ikinci evliliğini o sırada Miicap Ofluoğlu’nun kurduğu İstanbul Oda Tiyatrosu’nda çalışan Öztürk Serengil’le yapar. Ne var ki, bu evlilik de uzun sürmeyecektir (bu arada Öztürk Serengil’i filmlerde seslendirerek, onun şöhretinde pay sahibi olan sesin de Mücap Ofluoğlu olduğunu ekleyelim). Mevhibe Beyat, üçüncü ve son evliliğini ise fotoğraf sanatçısı ve kameraman Muhlis Hasa ile yapacaktır.
Sanatçı Lavinia
Akademi yıllarını boş geçirmediğini herkese göstermek istercesine, bol bol resim yapar Lavinia, sergiler açar, tablolarını dostlarına cömertçe dağıtır; her dostunun evinde onun birkaç resmi vardır.
Resimle yetinmeyip şiirler de yazar Lavinia.
Şiir dünyasına âşinâdır zaten. Akrabası olan Oktay Akbal bir ara Servet-i Fii- nûn dergisinin yöneticisidir ve onun sayesinde İlhan Berk, Cavit Yamaç, Naim Tirali ve Özdemir Asaf gibi genç şairleri tanımıştır. Bu genç şairlerin şiirlerini ulaştırır Oktay Akbal ona.
Meldâ Kaptana ismini vermiyor ama Mevhibe Beyat’a “Hisya” adını koyan “ünlü bir yazarımız” da Oktay Akbal’dan başkası değildir elbette. Oktay Akbal yakın arkadaşı Özdemir Asaf’ı anlatırken şunları yazar: “Bir aralık aynı sevgiliye tutulmuş gibiydik. Rüzgâr der demez saçlarının dağılmasını istediğimiz bir sevgili. Bu insanı biz bütün şiirlerimizde, yazılarımızda, ilk gençlik düşlerimizde aradık, bulmaya çalıştık. Kâh bulduğumuzu sandık, kâh elimizden kaçırdık.. Bazen Özdemir’le karşılıklı oturur, ya da sokakta uzun uzun yürürdük.. Tek kelime konuşmadan.. Ya da konuşurduk.. Maçtan, sinemadan, en ufak şeylerden.. Üzerine söz edilince sanki, büyüsü kaçacakmış gibi bazı konulardan uzaklaşırdık.. Bunları konuşmadan yaşardık.”
Hisya’yı, Lavinia’yı ve onun saçlarını aklımıza getirirsek, tutuldukları aynı sevgili, büyüsü kaçar diye konuşamadıkları konu sanki anlaşılıyor…
Mevhibe Beyat, 11 Eylül 2007’de öldüğünde, kendi ismiyle değilse de başka isimlerle edebiyat tarihinde yerini almıştı bile. İlham verdiği şiirleri ve hikâyeleri düşünerek, ondan kalan hoş sadâ, sadece kendisine ait değildi, diyebiliriz herhalde…
Sizler için “Lavinia Şiirinin Hikayesi” konusunu inceledik. Yayınımızı beğendiyseniz sosyal medyada paylaşarak bize destek verebilirsiniz.