10. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Ders Kitabı Cevapları Beşgen Yayınları Sayfa 200
“10. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Ders Kitabı Cevapları Sayfa 200 Beşgen Yayınları” ulaşabilmek ve dersinizi kolayca yapabilmek için aşağıdaki yayınımızı mutlaka inceleyiniz.
10. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Ders Kitabı Cevapları Beşgen Yayınları Sayfa 200
Ahmet Cemil hayretle döndü:
— Nereye gidiyorsun?
— Yalnız orası belli değil. Teşebbüslerimi biliyordun, sefaretlerden birine tayin edilmek için daima uğraşıyordum, nihayet:
Hüseyin Nazmi ellerini ovuşturuyor, arkadaşından sevincini saklayamıyordu:
— Nihayet tayin edilmek üzereyim. Paris, Londra, Brüksel, Madrid velhâsıl bir yere; benim için ilk meslek, kademesini teşkil edecek bir yer olsun da…
Hüseyin Nazmi’nin çocukça sevincine karşı Ahmet Cemil duruyordu. Bu mesut refiki, zengin bir babaya, emin bir hayata malik olduktan sonra istikbaline parlak bir meslek hazırlayan bu arkadaşı kıskandığı için değil, fakat bunlar hep boşa çıkan emellerini, bahtsız, başlayarak yine bahtsız devam edecek gibi görünen hayatının mahrumiyetlerini takrir ettiği için ağır bir yeis duydu.
İnsan kendisinin sefaletini bir servetin ihtişamı yanında, bedbahtlığının hükmünü bir saadet nümayişi karşısında daha büyük bir acı ile anlar; bu bir saniye zarfında da mukaddimesinden şu ana kadar ikisinin hayatını teşkil eden tezat silsilesi fikrinin içinden geçti.
— Ne düşünüyorsun, Cemil?
Tebrikte teahhur ederek aldığı habere karşı durgun kaldığına utandı, bu suali başka bir sual ile iptal etmek isteyerek:
— Demek hemen gidiyorsun? dedi.
Hüseyin Nazmi’nin hemen gitmesi onun için bir başka ehemmiyeti haizdi. O gidecek olursa Lâmia ne olacak. O bulunmadıkça mesele birçok zorluklar kesp ediyordu, hiç olmazsa ondan bir vaat alacak olsa…
Hüseyin Nazmi diyordu ki:
— Kim bilir? Zannetmem ki o kadar çabuk gidebilmek mümkün olsun… Resmi muamele hiç olmazsa bir ay sürer, ondan sonra… Ha, sana verilecek başka bir haber var, buna da ayrıca memnun olacaksın…
Ahmet Cemil bu ikinci şeyi bekleyerek arkadaşının yüzüne bakıyordu, o gülerek söyledi:
— Senin küçük Lâmia‘yı veriyoruz…
Kulaklarında bir şey tıkandı. Hüseyin Nazmi’nin sesini bir uğultu içinde duydu. Gözleri bulandı, durduğu yerde vücudu sallanıyor zannetti. Veriyoruz, ne demek? Bu kelimenin başka bir manası olup olamayacağını düşünüyordu, tıkanarak sordu:
— Ne demek?…
Hüseyin Nazmi alay ediyordu:
— Ne demek olacak? Ben gidiyorum, eve bir enişte geliyor…
Şu dakikada Hüseyin Nazmi’ye hücum ederek bağırmak hevesini duydu, şu sözler ağzından taşmak istiyordu:
— Demek, beni aldattınız?.. Demek onu bana vermeyecektiniz?.. Lâkin bilmiyor musun ki ben ona malik olamazsam benim için hayat bitmiştir, (…) başka bir şey kalmamıştır?
Boğularak:
— Tebrik ederim! dedi, fakat artık lakırdıya devam edebilmek için kuvveti yoktu, bir iskemleye düşmek nev’inden oturdu. Nefsini zapt ederek bir şey ilave etmek istiyor, fakat bir kelime daha söylerse saklamak istediği bu müthiş ıstırabı, şu şimdi kalbini kıvıran vahşi yeisi gizleyememekten korkuyordu.
- Cevap: Bu sayfada soru bulunmamaktadır.
10. Sınıf Beşgen Yayınları Türk Dili ve Edebiyatı Ders Kitabı Sayfa 200 ile ilgili aşağıda bulunan emojileri kullanarak duygularınızı belirtebilir aynı zamanda sosyal medyada paylaşarak bizlere katkıda bulunabilirsiniz.