10. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Ders Kitabı Cevapları Düşler Yayıncılık Sayfa 54
“10. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Ders Kitabı Cevapları Sayfa 54 Düşler Yayınları” ulaşabilmek ve dersinizi kolayca yapabilmek için aşağıdaki yayınımızı mutlaka inceleyiniz.
10. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Ders Kitabı Cevapları Düşler Yayınları Sayfa 54
yarı küremizde ancak eylül ayında görülen Orion yıldız kümesidir.
Ellerini paltosunun yenleri içine çekmiş, başını yakası içine, kulaklarına kadar sokmuş olan adam, ne bir harekette bulundu, ne de göğe baktı. Orion kümesinin onu hiç de ilgilendirmediği besbelliydi. Yıldızları görmeye alışmış, çoktan bıkmış olsa gerekti. Öğrenci, biraz sustuktan sonra:
— Hava soğuk, dedi. Tanyeri bir ağarsa. Güneş kaçta doğuyor acaba.
— Ne? Ne dediniz?
— Güneş kaçta doğuyor?
— Altıda.
(…) Aradan on iki dakika geçmiş geçmemişti, öyle karanlık bastı ki, ne yıldızlar, ne de hilâl görünüyordu. Troyka ormana girmişti. Köknar ağaçlarının dikenli dalları durmadan üniversitelinin kasketine çarpıyor, örümcek ağları yüzüne yapışıyordu. Tekerlekler, atların nalları, yan köklere çarpıyor, araba sarhoş gibi sağa sola yalpa vuruyordu. Postacı, öfkeli öfkeli:
— Yoldan git, dedi, niye hep kenardan gidiyorsun? Dallar suratımı tırmaladı. Sağa al, sağa!
Ama bu anda nerde ise bir felâket olacaktı. Araba birdenbire, sanki ürpererek zıpladı, titredi, müthiş
bir gıcırtıyla bir sağa bir sola adam akıllı eğilerek baş döndürücü bir hızla dar yola atıldı. Atlar bir şeyden ürktüler, başlarını alıp yürüdüler. Arabacı korku ile: “Pırr, pırr, sizi şeytanlar sizi” diye bağırıyordu.
Yerinde boyuna zıplayan öğrenci, dengesini kaybedip arabadan düşmemek için öne eğildi, tutunacak bir şey aradı. Ama bavullar kayıyordu, üniversiteli bir an arabacının kayışını tutmak istedi, ama, arabacı da boyuna zıpladığı için düşebilirdi. Tekerleklerin gürültüsü, okların gıcırtısı arasında düşen kılıcın yere nasıl çarptığı işitildi, ondan sonra araba arkasında iki şeyin boğuk sesler çıkararak, yere vurduğu duyuldu. Arabacı, arkasına doğru eğilerek: “Pırr, dur” diye kulak tırmalayıcı bir sesle bağırıyordu.
Üniversitelinin yüzü arabacının oturduğu yere çarptı, alnı sıyrıldı. Birden arkaya doğru itildi, sırtı, arabanın arkalığına çarptı. Kendi kendine “düşüyorum” diye düşündü. Ama o anda troyka ormandan çıkıp açık kıra girmişti. Birden bire sağa doğru döndü, kalas köprü üzerinden gürültüyle geçerek birden, taş kesilmiş gibi durdu. Ansızın duruş yüzünden üniversiteli, atalet kanununa göre öne itildi. Arabacı da, üniversiteli de soluk soluğa idiler. Arabada postacı yoktu. Kılıçla, öğrencinin torbası, ayrıca bir torbayla birlikte uçup gitmişti. Ormandan postacının: “Dur (…)” sesleri geliyordu. Arabaya doğru koşarak: “Melûn herif diye bağırıyordu. Sesinde acılık, kızgınlık vardı. Arabacının yanına sıçradı, ona yumruğuyla gözdağı vererek (…) bağırdı. Arabacı, kabahatli kabahatli, atların burunlarının yanında bir şeyler düzelterek: “Tanrım, nedir bu başımıza gelenler!” diyordu. “Yandaki şu at yüzünden hep. Henüz tay, arabaya koşulalı bir hafta oluyor. Fena gitmiyor, ama dik aşağı olunca yandık. (…)
Arabacı, atları düzene sokup, bavulu, torbayı, kılıcı ararken postacı, öfkeyle vızıldayan ağlamaklı bir sesle, ona boyuna sövüp sayıyordu. (…) Yüz adım kadar yetti, (…) sonra yerine sıçradı. Korkusu geçtikten sonra öğrenci, neşelendi, içinden gülmek geliyordu. Hayatında ilk defa, gece bir posta arabasında yolculuk ediyordu. Geçirdiği sarsılmalar, postacının yere düşüşü, sırtındaki ağrı, kendisine pek meraklı maceralar gibi geldi. (…)
— İnsanın böylece kafası da kırılır mı kırılır! dedi alaylı alaylı. Az kalsın ben de düşüyordum. Sizin nasıl düştüğünüzü görmedim bile. Sonbaharda böyle bir yolculuğun nasıl olacağını gözümün önüne getiriyorum da…
Postacı susuyordu. Üniversiteli:
— Siz, postayla çoktan beri mi gidip geliyorsunuz? diye sordu.
— On bir yıldır.
— Allah, Allah, her gün mü?
— Her gün. Postayı götürür, geri dönerim. Ne olacakmış yani?
(…)
— Bu on bir yıl içinde kimbilir başınızdan neler geçmiştir? dedi. Böyle yolculuk etmek, korkunç olsa gerek.
Üniversiteli, konuşuyor, postacının kendisine birtakım şeyler anlatmasını bekliyordu. Ama postacı, suratını asmış, susuyor, yakasının içine büzüldükçe büzülüyordu. Bu arada tanyeri ağarmaya başlamıştı. (…) Üniversiteli, postacının kızgın, üşümüş yüzüne bakarak:
- Cevap: Bu sayfada soru bulunmamaktadır.
10. Sınıf Düşler Yayıncılık Türk Dili ve Edebiyatı Ders Kitabı Sayfa 54 ile ilgili aşağıda bulunan emojileri kullanarak duygularınızı belirtebilir aynı zamanda sosyal medyada paylaşarak bizlere katkıda bulunabilirsiniz.