

9. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Ders Kitabı Cevapları Meb Sayfa 264

“9. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Ders Kitabı Cevapları Sayfa 264 Meb Yayınları” ulaşabilmek ve dersinizi kolayca yapabilmek için aşağıdaki yayınımızı mutlaka inceleyiniz.
9. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Ders Kitabı Cevapları Meb Yayınları Sayfa 264
Annenin hastahanede baş hemşire ile konuşmasını aktaran paragraf, hem has- tahane hayatını, hem baş hemşirenin dünya görüşünü, hem de annenin fizik yapısı ile kızına bakış tarzını veriyor. Bu yoğun ve karmaşık anlatış tarzı, hikâyenin dar çerçevesini kendi içinden genişletiyor, değişik zaman ve mekânlara pencereler açıyor.
Anne hastahane hikâyesini anlattıktan sonra, gece yatağa girdiklerinde -anne ile kızı beraber yatarlar- kız, ertesi gün beden eğitimi dersi olduğunu hatırlar. Bu arada beden eğitimi öğretmeninin, yoksul çocukların durumu ile âdeta alay eden konuşmasını verir:
“Şort, lâstik papuç, soket çorap beyaz olacak. Beyaz fanila bluz gerek. İki tane olursa daha iyi.” v.b.
Burada hatırlama yolu ile başka bir mekâna geçilmiş ve okul ile ev arasındaki uyuşmazlık ortaya konulmuştur. Bürokrasi genel kurallar koyar, ailelerin özel durumlarını düşünmez. Yazar, bürokrasinin aynı anlayışsızlığını, kızın parasız yatılı okula girerken annesinin konuşması ile de belirtir. Öğrencilerin yatılı okula yazılmaları için kefil istenilir, bir malı rehin göstermeleri gerekir. Anne şöyle yakınır:
“Mal kim, biz kim? Malımız olsa yüzsuyu döker miyiz el kapılarında? Bizim için olmaz öyle şey. ” v.b.
Hikâyenin iç zenginliğini teşkil eden bu nevi hatıra, çağrışım ve konuşmalar, tesadüfî değildir. Hepsi de anafikre, fakirlik, yoksulluk, kimsesizlik temine bağlıdır.
Küçük, fakir aileler için, eşya önemlidir. Onlar eşyaya başka bir gözle bakarlar. Anne hastahaneye gideceği gece bakkaldan tahin helvası alırlar. Peynirli tükenmez yaparlar. Masalarına mavi muşambalarını sererler. “Bu muşamba eve babasının yaşadığı günlerdeki düzenden kalmış, ferahlığın, korkusuzluğun anisiydi.” Burada görüldüğü gibi eşya, yaşanılmış hayatın, insanın bir sembolü olur. Ayrıntıların anafikre bağlanması, hikâyeye bütünlük sağlar. Yazar, en küçük nesne ile duygular arasında bağlantı kurar. Anne, kızı öğretmen çıktıktan sonra, kuracakları mesut evi şöyle tasvir eder:
“Koltuklar alırız. Onlara çiçekli basma örtüler dikerim ben. Bir de kabul günümüz olur. Konukları ağırlamak için eğer unutmadımsa anasonlu galeta yaparım.” Hikâyede mekân, “ev, sokak, okul, hastahane” dağınık, kısa ve yaşantılara bağlı olarak verilmiştir. Objektif mekân tasvirleri bile, hikâyenin genel havasına uyar:
“Yokuştan yukarı çıkarlarken sırt hamallarının yüklendiği kâğıt topların üstüne doğru yağmur çiselemeğe başladı. Yumuşak bir haziran yağmuruydu. Kızla annesi gerekmeden, karşıya geçmek için polisin arabaları durdurmasını bekliyorlardı. Yağmurun yağışı hızlanmıştı.”
Hikâyede dış konuşma veya konuşmaların içten tekrarı geniş bir yer tuttuğu için, yazar, sade, gerçekçi bir üslûp kullanır. Kendisi bir durumu veya ruh halini anlatırken, kısa, orijinal ifadeler bulur.
Annesi hastahaneye gideceği gece, kız çocuk “annesinin ısıtan kokusunu duymak için” iyice sırtına sokulur. “Isıtan koku” tamlamasına günlük dilde rastlanılmaz. Ertesi sabah, küçük kız, masada otururken, gün ışığını şöyle görür. “Kış aydınlığı patiska perdelerden geçip, köşeli, üşütücü yayılmıştı.” Bu cümlede zarf olarak kullanılan “köşeli ” ve “üşütücü ” sıfatları yayılan aydınlığa yadırgatıcı bir hava katar.
- Cevap: Bu sayfada soru bulunmamaktadır.
9. Sınıf Meb Yayınları Türk Dili ve Edebiyatı Ders Kitabı Sayfa 264 ile ilgili aşağıda bulunan emojileri kullanarak duygularınızı belirtebilir aynı zamanda sosyal medyada paylaşarak bizlere katkıda bulunabilirsiniz.
Yeni Yorum