18. Yüzyıl Divan Şairleri ve Eserleri
YÜZYILLARA GÖRE DİVAN ŞAİRLERİ
18. YÜZYIL DİVAN ŞAİRLERİ
Osmanlı Devleti’nin artık yıkılmaya yüz tuttuğu, siyasi açıdan zor günler geçirdiği bu asırda Divan şiiri de son parlak şahsiyetlerini yetiştirmiştir. Bunlar Sümbülzade Vehbi, Nedim ve Şeyh Galiptir.
Naima, Yirmisekiz Çelebi Mehmet gibi düzyazı sanatçıları da yetişmiştir 18. yüzyılda.
SÜNBÜLZÂDE VEHBÎ (1719-1809)
18. yüzyıl divan şairlerindendir. Öğrenimini Maraş’ta yapan Vehbi, İstanbul’a geldikten sonra devlet büyüklerine kasideler, tarihler sunarak kendini tanıtmıştır. Kadı olmuş, kadılıktan sonra elçi olarak İran’a gönderilmiştir. Görevi bitince İstanbul’a dönen Sünbülzâde Vehbi, değişik illerde kadılık görevinde bulunmuştur. Devrin ünlü şairlerinden olan divan sahibi Sünbülzâde Vehbi’nin diğer eserleri Lûtfiyye, Tuhfe, Nuhbe ve Şevk-engiz adlarını taşır. Nabi’nin Hayriyye’sine nazire olarak yazdığı, oğlu Lütfullah’a öğütlerini topladığı Lut- fiyye, didaktik bir mesnevidir. Tuhfe, Farsça’dan, Nuhbe, Arapçadan Türkçeye manzum birer sözlüktür. Her iki sözlük uzun yıllar okullarda bu dillerin kolay öğrenilmesi için ders kitabı olarak okutulmuştur.
**********
NEDİM (1681 – 1730)
İstanbul’da doğmuştur. Asıl adı Ahmed’dir. iyi bir öğrenimin ardından çeşitli medreselerde Müderrislik yapmıştır. Nevşehirli Damat İbrahim Paşa tarafından korunan Nedim, şiirleriyle devlet büyüklerinin ve özellikle de III. Ahmed’in takdirini kazanmıştır. Patrona Halil isyanı sırasında ölmüştür. Nedim, Lale Devri denilen zevk ve eğlence döneminin şairi olarak yaşamış ve yaşadıklarını şiirleştirmiştir. Dilde ve nazım biçimlerinde yenilikler denemiş, İstanbul’un eğlence dünyasını yansıtmıştır. Dış dünyada gördüklerini, gözlemlediklerini izlenimleriyle birleştirerek bir bakıma resimleştirmiş, Divan şiirine renk ve canlılık getirmiştir. Çağının güncel yaşantısını şiirleriyle çok iyi yansıtan Nedim’in kullandığı dil, dönemin İstanbul dilidir. Şiirlerinde halk dili ve söyleyişlerini de sıkça kullanmış, hece ölçüsüyle bir türkü yazmıştır. Birçok şairi etkilemiştir.
“Mahallileşme Akımı”nın temsilcisi olan sanatçı edebiyatımızda şarkının da ilk örneklerini ortaya koymuştur. Divan şiirinin büyük şairlerinden biri sayılmaktadır. Mü- nacaat, naat gibi dini kasideler yazmamış, hep din dışı konularda şiirler yazmıştır. Divan şiirinin yerli ve gerçekçi bir havaya bürünmesini sağlamıştır. En başarı olduğu türler gazel ve şarkılardır. Patrona Halil isyanı sırasında (1730) ölmüştür. Nedim şiirlerini Divantnda bir araya getirmiştir.
**********
ŞEYH GALİP (1757 – 1799)
1757 yılında İstanbul’da doğmuştur. Babası da Mevlevî bir şair olan Şeyh Galip, çocukluğundan itibaren Mevlevi bir atmosfer içinde yetişmiş; Mevlana’ya sevgi ve hürmet duyulan bir muhitte büyümüştür. Konya’ya gitmiş, Mevlâna Dergâhında girdiği çileyi bitirerek İstanbul’a dönmüş, bir süre sonra Galata Mevlevihanesi’ne şeyh olmuştur. Ölümüne kadar irşad görevini sürdürmüştür. Önceleri Es’ad, sonraları ise Gâlip mahlasıyla şiirler yazmış olan Şeyh Galip, Sebk-i Hindî etkisinde “yeni tarz” şiirler ortaya koymuştur. Klasik edebiyatımızın son büyük şairi sayılmaktadır. Yeni imajlarla divan şiirinin daralan ufkunu genişletmiş, yoğun hayal, düşünce ve tasvire önem verip divan şiirini son çizgisine ulaştırmıştır. Şeyh Galip, Hüsn ü Aşk adlı eserini 1782’de bir iddia üzerine altı ayda yazmıştır. Bir mecliste Na- bi’nin Hayrabad mesnevisi okunmuş, daha güzelinin yazılamayacağı söylenmiştir. Galip ise bu eserin o derece değerli bir eser olmadığını söyleyince daha iyisini yazmaya davet edilmiş ve neticede altı ay içinde Hüsn ü Aşk ortaya çıkmıştır. Hüsn ü Aşk ve Divan’ı, şiirimizin anıt eserlerindendir. Divan edebiyatına yeni bir ruh, taze bir nefes getiren Şeyh Galip 1799 yılında ölmüştür.