14. Yüzyıl Divan Şairleri ve Eserleri
YÜZYILLARA GÖRE DİVAN ŞAİRLERİ
14. YÜZYIL DİVAN ŞAİRLERİ
Bu yüzyılda artık edebiyat dili olarak Farsçanın kabul edilmesi terk edilmiş, Türkçeye dönüş hareketi hızlanmıştır.
GÜLŞEHRÎ (1250 – 1335)
1250 yılında doğduğu tahmin edilmektedir. Gençliğinde edebiyat ve tasavvuf öğrenmiştir. Ahi Evranı Veli ile 50 yıl beraber yaşamıştır. Farsça ve Arapça öğrenmiş, ancak o, eserlerini Türkçe yazmıştır. Türkçeyi bir sanat dili haline getirmeyi çok isteyen bir şairdir. Mantık’ut Tayr adlı tasavvufi eserin manzum tercümesinde Türkçeye incelik, ahenk kazandıracağını söylemektedir. Eserde tasavvufi konuları işlemiştir.
Ahi Evran’ın ölümünden sonra Ahilik Postuna oturmuştur. 1335 yılında ölen Gülşehri çok ince ruhlu bir şair idi.
Her gülü kendime yar eyterem,
Her gece vasfını tekrar eyterem,
Her seher kim gül çemende açıla,
Kamudan ilkin bana karşı güle.
Gülşehri, Feridüddin Attar’ın Mantıku’t Tayr adlı eserini Türkçeye çevirmiştir.
**********
ÂŞIK PAŞA (1272 – 1333)
Âşık Paşa, Türk dilinin gelişmesi ve yayılmasında büyük hizmetleri bulunan, bu uğurda kalıcı eserler yazan ilk Türkçeci şairlerimizdendir. 1272 yılında Kırşehir’de doğmuştur. Asıl ismi Alâeddin Ali’dir. Baş ağa, yani ailenin en büyük kardeşi olarak tanınmıştır. Baş Ağa adı zamanla Beşe, sonra da Paşa olarak söylenmiş, şiirlerinde (Âşık) mahlasını kullandığı için de, asıl adı unutularak (Âşık Paşa) adı, her tarafta ün yapmıştır.
Âşık Paşa, din ve tasavvuf bilgilerini Kırşehir’li Şeyh Süleyman’dan öğrenmiştir. Osmanlı Devletinin kuruluş yıllarında babası ile birlikte Osman Gazi’nin yanında hizmet görmüştür. Sultan Orhan’ın Osmanlı Beyliğinin başına geçtiği yıllarda, Kırşehir’e gelerek baba ocağına yerleşmiştir. Âşık Paşa, Kırşehir’de, Ahilik örgütünün büyük bir saygıyla bağlandığı “Mürşid”i olmuş, çevresinde toplanan Oğuz Boylarına, dostluk ve kardeşlik ilkelerini aşılamış, onlara Türkçe seslenmiş, eserlerini Türkçe ile yazmıştır. Âşık Paşa, çevresinde yalnız Türkçe ile konuşup, eserlerini Türkçe yazmamış, aynı zamanda, o güne dek moda olan Arapça ve Farsça’ya karşı Türk dilinin güçlü bir savunucusu olmuştur.
Âşık Paşa’nın en tanınmış eseri, 12.000 beyitlik Türkçe Garibnâme’sidir. Mesnevî biçiminde yazılan bu eser, on bölüm içinde, dinî ve tasavvufî öğütler veren bir ahlâk kitabıdır. Yıllar sonra, Mevlid sahibi Süleyman Çelebi, Garibnâme’yi görecek ve bu eserden etkilenecektir.
Garibnâme adlı eserinde devrin aydınlarından, Türk diline gereken önemi vermemelerinden dolayı sitem dolu ifadelerle bahseder. Âşık Paşa, Türklük bilincine varmış, Türkçe şiirlerinde Türk’ün Tanrı ve yurt sevgisini, barışçı dünya görüşünü, dostluk ve kardeşliği, tasavvufî bir anlatımla dile getirmiştir.
Âşık Paşa’nın Aruz ve hece ölçüsüyle yazılmış şiirleri, gazelleri, İlâhileri de olan Âşık Paşa, 3 Kasım 1333 tarihinde, Kırşehir’de hayata gözlerini kapamıştır.
**********
KADI BURHANEDDİN (1345 – 1398)
1344 yılında Kayseri’de doğmuştur. Asıl adı Burhaneddin Ahmed’dir. Babası, zamanın Kayseri kadısıdır. İlköğrenimini babasından almıştır. Babasıyla birlikte gittiği Mısır’da İslâmî ilimler, astronomi ve tıp öğrenimi görmüştür. Babasının yerine Kayseri kadılığına getirilmiş, Kayseri’de hüküm süren Eretnaoğullarına vezirlik yapmış, daha sonra Sivas’ta sultanlığını ilan etmiştir. 18 yıl sultanlık yapmış, 1398 yılında Akkoyunlular’la giriştiği mücadelede pusuya düşürülerek öldürülmüştür.
Azerî lehçesiyle yazdığı şiirlerinin toplandığı Divanî vardır. Divan şairleri arasında tuyuğlarıyla öne çıkmış bir şairdir.
**********
AHMEDÎ (1334 – 1413)
yüzyıl divan edebiyatı şairlerindendir. (1334 -1413) Asıl adı Taceddin İbrahim olan Ahmedî, Anadolu’da başladığı öğrenimine Mısır’da devam etmiş, döndükten sonra Kütahya’ya yerleşmiştir. Germiyanoğlu beylerinden Süleyman Şah’ın hizmetine girmiştir. Sonradan Osmanlı Şehzadesi Emîr Süleyman tarafından korunmuş, ömrünün çoğunu Bursa’da geçirmiştir. Divan katibi olarak bulunduğu Amasya’da ölen, XIV. yüzyıl şairlerinin birçoğu üzerinde etkileri görülen Ah- medînin edebi zevkindeki üstünlük, ifadesindeki titizlik dikkati çeker.
İskender-name ve Cemşid ü Flurşîd, Ahmedî’nin mesnevi türünde eserleridir. Ahmedî’nin İskender-name’si- nin önemli bir özelliği; içinde manzum bir Osmanlı tarihi bulunmasıdır. Ayrıca Divan sahibidir.