Evvel Cevap
12. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Ders Kitabı Cevapları Melis Yayınları Sayfa 147
12. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Melis Yayınları
12. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Ders Kitabı Cevapları Melis Yayınları Sayfa 147

“12. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Ders Kitabı Cevapları Sayfa 147 Melis Yayınları” ulaşabilmek ve dersinizi kolayca yapabilmek için aşağıdaki yayınımızı mutlaka inceleyiniz.

12. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Ders Kitabı Cevapları Melis Yayınları Sayfa 147

Rûhumun şu eksik, çürük çarık sîmâsını, İstanbul’a gelip de büyük babamın dünyâsı ile karşılaştığım zaman gördüm. Evet onun görüş ve inanışlarındaki olgunluk müsbet ilimler kulesini öylesine sarstı ki, bu çatlakların arasından kendi varlığı yüz gösterdi.
İşte ben kâinâtı, aralanmış bulunan bu pencereden gözlemek istiyorum. Fakat oraya tırmanıp çıkabilecek miyim? Ne de olsa büyük babamın sözleri benim anlamam için çok kapalı, çok muğlâk… onlardan istediğim ölçüde istifâde edemiyorum çünkü ne kadar okusam anlayamıyorum. Eğer büyük babam sağ olsaydı, ben böyle bocalamazdım. Meselâ o, defterinin birinde diyor ki:
“Dünyâda her şey güzeldir. Çirkinlik yoktur. Mâdemki her şey bir sebep ve maksad uğrunda, aynı kuvvet tarafından yaradılmıştır, o halde bu büyük kuvvetin fenâ ve çirkin bir şey îcâd etmesi imkânsızdır.
Fenâlık ve çirkinlik denen şey, güzellik ve iyiliğin bir derecesinden ibârettir.”
Peki bu düstûru amelî olarak hayata nasıl teşmîl eder, her bir hâdiseye nasıl tatbîk edebilirim? Faraza insanlar tarafından yapılan fenâlıklara, hîlelere, zulümlere, iyilik nâmı nasıl verilebilir?
Kokmuş bir leşin güzellikle ne alâkası vardır?
O hâlde büyük babamın bu düstûru, çirkinliği ve fenâlığı kökünden nasıl kesip atabiliyor?
— Hakkın var kızım, bunlar düşünmeye değer şeyler… Babam çok derin adamdı, boş, mânâsız söz söylemezdi… fakat sen kendini yorma, nene lâzım…
— O hâlde bunları bana sen anlat! Bir kaç sahife sonra da bak ne diyor. “Her uğradığın musibet, kendi fiilî ve kavlî hareketlerinin eserleridir. (…) Düşün. Zîra en geniş hazine insanın kendi varlığıdır. Bu, öyle bir sonsuzluktur ki, şu koskoca dünyâ onun köşesinde toz zerresi gibi kalır.”
İşte baba, ben daha bunun gibi, anlamakla anlamamak arasında bocaladığım muammâların or- tasındayım ve örümcek ağına düşmüş bir böcek gibi de, her hareketimle bu sözlerin delâlet ettiği mânâlara biraz daha sarılıyor, dolanıyor, bağlanıyorum. Büyük babamın notları, diyalogları eski Ali- ye’nin düşüncelerini şaşırttı. Bu şaşkınlıktan kurtulmak için o dünyâ görüşünü yaşanan bir inanç hâlinde hayâtımın içine karıştıracak bir İrfan Paşa bulmak gerek. Ancak o zaman vicdânî istikrara kavuşur, mes’ud olurum. (…) Gerçi büyük babamın dünyâsına karışmak hasreti içindeyim… fakat bana bu dünyâya ayak basmak muhâl görünüyor, çünkü anahtarı kayıp, büyük babam yok!
— Aliyeciğim sen akıllı, münevver bir kızsın, mâdem ki büyük babanın düşüncelerine karşı meylin var, elbette günün birinde onları anlamaya muvaffak olursun. Her hâlde kendini bu kadar yormama- lısın…
Sezâî Bey’in bu bîgâne konuşuşu Aliye’ye büsbütün heyecan verdi:
—Onların mânâsını yakalayabilmek için aklın ve ilmin bana yol göstereceğini, meşale olacağını bilsem, bir bu kadar daha çalışırdım. Fakat ilmin uzun eteği, gene kendi dikenlerinin ârızalarına takılarak ileri gitmiyor. Bak meselâ sen, İrfan Paşa’nın oğlu, koskoca bir elçi, şu metrûk kâğıtların sakladığı mânâyı çözemiyorsun. Madde dünyâsının harikalarını inkâr edip küçümsemiyorum. Fakat rûh dünyâsının, gizli bir kanat gibi bu dünyânın üstüne gerilmiş varlığını da bilmek istiyorum.
Maddî bilgilerim bana yeter; artık vicdânî bilgiye muhtacım. Zîra hayâtın, maddeden ibâret olmadığı muhakkak. Bizim gibiler yarım insanlarız. Bunu hissediyor ve tamamlamak istiyorum. Ben, rûhumdaki bu eksikliği duyuyorum da başkaları neden hissetmiyorlar? Neden bu isteyicilik büyük babamdan bana sıçramış? Söyle baba… bunu olsun söyle… bana büyük babamdan bahset, bizi birbirimize yaklaştır…
— Sen babama çok benzersin Aliye… O da senin gibi uzun boylu, koyu lâcivert gözlü, sarı saçlı, beyaz tenli idi.
Sezâî Bey’in bu îzâhı Aliye’yi acı acı güldürdü:
— Babacığım.. bu mâlûmâtı bana bir fotoğraf senden eksiksiz verebilir. Ben bu büyük adamın…

  • Cevap: Bu sayfada soru bulunmamaktadır. 

12. Sınıf Melis Yayınları Türk Dili ve Edebiyatı Ders Kitabı Sayfa 147 ile ilgili aşağıda bulunan emojileri kullanarak duygularınızı belirtebilir aynı zamanda sosyal medyada paylaşarak bizlere katkıda bulunabilirsiniz.

Ders ve Çalışma Kitabı Cevapları
Benzer İçerikler

Yeni Yorum