12. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Ders Kitabı Cevapları Meb Yayınları Sayfa 144
“12. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Ders Kitabı Cevapları Sayfa 144 Meb Yayınları” ulaşabilmek ve dersinizi kolayca yapabilmek için aşağıdaki yayınımızı mutlaka inceleyiniz.
12. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Ders Kitabı Cevapları Meb Yayınları Sayfa 144
uğramıştı. Bütün bu hâdiseler ve felâketler silsilesi tabiî onun hayatında da birçok teessürlere ve korkulara sebep oluyordu.
Yirmi beş yıl kadar önce, eski olarak satın aldığı zaman yaptırdığı şeylerden beri ciddî bir tâmir görmemiş olan köşk daha beter ihtiyarlamış, gûya bunamış ve her yanından bakıma muhtaç kalmıştı. Hele eski kiremitleri küçük aktartmalarla iktifa edilmeyecek kadar harap olmuştu. (…)
Yağan yağmurlar köşkte gülünç bir facia halini alıyordu. Biraz sürünce üst katın hemen bütün tavanları birçok yerlerinden akıyor, bütün delikler damlamaya başladığı zaman köşk gûya birçok gözlerle ağlıyor gibi oluyordu. Üst katın büyük sofasında ve odalarında damlayan yağmur sularını toplamak ve keçelerle hasırların, döşemelerle eşyaların ıslanmasına mâni olmak için, eski ve bin çeşit eşyalarla dolu Türk evlerinde bulunan biraz su alabilecek kap namına ne varsa, yani gaz tenekeleri, çamaşır ve hamur tekneleri, küpler, taslar, güğümler, kazanlar, kâseler, kovalar, lengerler, bakraçlar, leğenler, sahanlar, testiler, saksılar, şişeler, çömlekler, ibrikler, maşrapalar, binlikler, kavanozlar, tencereler, damacanalar, renkli veya buzlu sırça veya billûr, büyük ve küçük sürâhiler, üstlerindeki hasırları aşınmış ve çıkarılmış ve camları meydanda kalmış karlıklar, hülâsa, her çeşit ve her cinsten kapları boy boy, irili ufaklı ve renk renk, kimisi yepyeni ve parlak, kimisi kenarlarından kırık ve çatlak, birbirlerine yakın ve uzak, hepsi de sıra sıra kiremitlerden sızan ve tavanlardan damlayan seyrek veya sık, ince veya kalın yağmur sızıntı veya akıntılarının ehemmiyetlerine ve kendi hacimlerine göre, onların hizalarına isabet eden yerlerde hasırlar, keçler veya minderler, şilteler üstüne dizilmiş oldukları görülürdü. Ve bu manzara hayli hüzünlüydü. Zira bütün bu dökülen yağmur damlaları gözyaşlarına benziyor ve onları toplamak için dizilen bütün bu kaplar da eski zamanlarda gözyaşlarını toplamak için mezarlara konulan sebuları hatırlatıyordu.
Fakat eğer maddî köşk böyle harap ve tamire muhtaç bir halde kalıyor, kullanılması da maddeten gittikçe güçleşiyorsa, idaresi büsbütün imkânsızlaşan mânevî köşk ne kadar daha haraptı! Ötekinin belki zahmetle mümkün olacak tamiri bunun için artık mümkün değil, tamamen imkânsız görünüyordu.
Çamlıca’daki eniştemiz maddî köşkünün vücudu içinde eski ruhunu arıyor, fakat artık bulamıyordu. Köşk maddeten yine mevcuddu, amma şimdi varlığı ancak hâfızasında kalan bir hâtıraya dönüyordu. Bütün maneviyatı sanki sallanan aralıklı pencerelerinden ve kapılarından sızarak, boşalarak, akarak dağılıyor, manevî köşk, şimdi, her tarafından havalanarak gûya zerre zerre savruluyor, dumanlara inkılâp ediyordu. Eniştemiz artık onun havalanmış, uçmuş olanlarından arta kalan mânalarını toplayamıyor ve anlayamıyordu. Köşkün vaktiyle kendisini tâ kapısının önünden hanımellerinin şefkatli kokuları ve demir parmaklığının gönüllü gıcırtısıyla istikbal eden ruhu uçmuş, gitmişti. Bütün o eski varlıklar esirî birtakım kokular gibi geçip dağılınca o da kendisini köksüz bulmuş; burada, bir uçurum kenarında gibi, başı dönmüştü. Köşkün böyle temellerinden bozulması onun eski kanaatlerinin sarsılması ve bütün maneviyatının hastalanması ve çürümesi demekti. Eski zengin mânalarından boşalan köşküne muhabbeti, bağlılığı azalmış, gevşemiş ve nihayet göçmüştü. Artık onu kendine, kendini ona yabancı buluyordu. Köşkünü artık kendisi için lüzumundan fazla büyük, nafile yere yorucu, gidip gelmesi zahmetli, bakılıp idaresi masraflı ve isteğini tedarik edecek çarşı bakımından yoksul buluyor, onda eski kolaylıkları, rahatlıkları artık bulamadığı gibi, hattâ bunlar evvelce nasıl temin edilirdi, iyice hatırlayıp bilemiyor, artık, eski cüzî maaşlı hizmetçilerin yerine yenilerini tedarik edemiyor, eskiden alıştığı yenecek şeylerin şimdi el altından kaça satıldığına şaşıyor, istediğini bulamıyor, bulsa da alamıyor ve “Bu koca berhanede bir başıma ne yapacağım?” diye bunalarak köşkünden adamakıllı soğuyor, bıkıyor, artık onu satmak istiyordu.
Köşkünde çalışanlarıyla yaşamaya başlayan Hacı Vamık Bey’in sonunda çalışanları, özellikle bir türlü geçinemediği aşçısı da yanından ayrılır. Kaygılarla dolu yaşantısı, korkuları, yürek üzüntüleri ve kalp çarpıntılarının da etkisiyle zayıf düşen Hacı Vamık Bey hastalanarak yatağa düşer. Bir müddet sonra yalnız bir şekilde hayata gözlerini kapar.
- Cevap: Bu sayfada soru bulunmamaktadır.
12. Sınıf Meb Yayınları Türk Dili ve Edebiyatı Ders Kitabı Sayfa 144 Cevapları ile ilgili aşağıda bulunan emojileri kullanarak duygularınızı belirtebilir aynı zamanda sosyal medyada paylaşarak bizlere katkıda bulunabilirsiniz.