
12. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Ders Kitabı Cevapları Meb Yayınları Sayfa 143


“12. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Ders Kitabı Cevapları Sayfa 143 Meb Yayınları” ulaşabilmek ve dersinizi kolayca yapabilmek için aşağıdaki yayınımızı mutlaka inceleyiniz.
12. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Ders Kitabı Cevapları Meb Yayınları Sayfa 143
tının uyanması için daha kalabalığa lüzum olan bu binadan lâfazan eniştemize rağmen büyük bir sükût yayılıyor gibiydi.
Köşkte yerlerdeki hasırlara serilen halılar üstüne konmuş minderlerde oturulurdu. Ve bahçenin siyahımsı kabuklar altında kırmızımtırak gövdeli, gayet yüksek fıstık ve çam ağaçları kocaman şemsiyelerini tâ üçüncü kattaki odaların hizasında açarlardı. Öyle ki biz yerimizden başımızı çevirsek tam oturduğumuz minderin hizasında, bizi dinler gibi bakıştıklarını görür ve rüzgârla arada sırada sallandıkça başlarında daima taşıdıkları bir Çamlıca uğultusunu duyardık.
Kerevetlerin şilteleri üstünde yahut yerlerde yapılan yataklarda yatılırdı. Zaten o devirde hem çok misafirliğe gidilir, hem de yatanlar, karyolalarda, basmakalıp bir yatak bulmazlardı. Misafir gidilen evlerde, her sabah kaldırılan ve üst üste istif edilen denklerinden o gece için indirilmiş bir döşek ve iki şilte getirilir, yere üst üste serilir ve el ile yapılmış sanat eserleri gibi, başkalığını evvelce tahmin edemediğimiz ve kıvamı o geceye mahsus bir hususiyet alan bir yer yatağı yapılırdı. Bu yatakların hep temizlik, yumuşaklık, rahatlık, lâvanta çiçeği kokusu gibi, müşterek vasıfları olmakla beraber, bu vasıfların dışında da, her defasında ancak o geceye mahsus bir şivesi olurdu. Ona yatınca bir yeniliğe rastlar, o gecenin saatleri içinde hususî vücuduyla kucaklaşmış olur ve onu halimize uydurur, hemen bir yuva yapar gibi, şurasını çeker, ötesini düzeltir, berisini kabartır, kenarına bir yastık koyar, beride bir yumuşaklığını daha çok duyar, biz de ona uyarak onu kendimize alıştırırdık.
Hacı Vamık Bey aralarındaki sorunlardan dolayı anlatıcının halasından ayrılır ve içine kapanır. Bunun üzerine anılarla dolu ve çok sevdiği köşkünü satmaya karar verir. Hacı Vamık Bey, anlatıcının anne ve babasından yardım ister ancak onlar bu konuda tarafsız kalırlar. Enişte, eşinin bulunduğu aile köşküne sürekli gelerek anlatıcının halasını kendisine geri dönmesi için ikna etmeye çalışır. Anlatıcının halası Hacı Vamık Bey’in geri dönmesi için kendisini yalanlarla ikna etmeye çalıştığını düşünerek ona kapılarını kapatır. Bunun üzerine Hacı Vamık Bey, köşkünü satmaya karar verir.
Aşağıda Çamlıca’daki köşkün son hâlini ve yalnız yaşayan Hacı Vamık Bey’in ruhsal durumunu yansıtan bir bölüm okuyacaksınız.
Böylece nice mevsimler kokularını, sıcaklıklarını, rüzgârlarını, yağmurlarını ve sağanaklarını dökerek ve boşaltarak geçtiler. Nice mevsimlerin değişen günleri ve geceleri böyle ona her biri yalnızlığını bir başka cilve ile ima ederek veya şiddetle duyurarak, kimi terleterek, kimi üşüterek, ruhunu kimi bir aşk ihtiyacıyla açarak ve kimi bir geçmiş zaman azabıyla kavurarak, birer birer geçti. Güneşli, hisli, nemli, rutubetli mevsimler birer birer geçtiler. Ve böylece aradan zaman, bir hayli zaman geçti.
Bahçedeki havuzun fıskıyesi artık eskiden olduğu gibi, suların musikisini duyurmuyordu. Bazan açık bırakılmış olursa kendisiyle eğleniyormuş gibi geliyor ve sinirine dokunuyor, bazan acımış da kendine ağlıyor gibi duyuluyor ve rikkatine gidiyordu. (…) Eniştemiz bu yuvaları bozulmuş ve kokuları uçmuş muhitini çıplaklaşmış buluyor, burada, vücuduyla olduğu kadar da, ruhuyla üşümeğe başlıyordu.
O, yalnızlığını, bir de, köşkündeki adamsızlıkla duyuyordu. Bütün bu yeni devir, adamsızlıkla başlamıştı ve devam ediyordu. Naile Bacı ölmüştü. Selâmlıkta, eskilerden ancak bir, gittikçe daha somurtan, ahçıbaşı kalmıştı. Lâzım gelen adamları, hizmetçileri bulmak gittikçe zorlaşıyor, hattâ imkânsız oluyordu. Umumî harp başlamıştı. Vesikalı bir yoksulluk devri hüküm sürüyordu. Aranan hiçbir şeyi bulmak mümkün olmuyor ve bulunan şeylere de istenen parayı yetiştirmek imkânı kalmıyordu. Düşman donanmalarının Çanakkale Boğazı’ndan geçerek ve düşman askerlerinin de geçidi karadan zapt ederek İstanbul’a girmelerinden korkuluyordu. İstanbul ve limanı kaç kere de, tayyare ve denizaltı hücumlarına
- Cevap: Bu sayfada soru bulunmamaktadır.
12. Sınıf Meb Yayınları Türk Dili ve Edebiyatı Ders Kitabı Sayfa 143 Cevapları ile ilgili aşağıda bulunan emojileri kullanarak duygularınızı belirtebilir aynı zamanda sosyal medyada paylaşarak bizlere katkıda bulunabilirsiniz.