Evvel Cevap
11. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Ders Kitabı Cevapları Gizem Yayınları Sayfa 288
11. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Gizem Yayınları
11. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Ders Kitabı Cevapları Gizem Yayınları Sayfa 288

“11. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Ders Kitabı Cevapları Sayfa 288 Gizem Yayınları” ulaşabilmek ve dersinizi kolayca yapabilmek için aşağıdaki yayınımızı mutlaka inceleyiniz.

11. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Ders Kitabı Cevapları Gizem Yayınları Sayfa 288

Eski ziyaretlerimden birinde, Halit Ziya Bey, âlet sahibi bir yazar olmadığından bahsetmişti. Dirseğini dayayabilecek yer bulur bulmaz hemen yazabilirmiş. Öyle yazıhane, kütüphane karşısı, muntazam kâğıt, ilham, sabah, akşam falan aramazmış ve yazdığını da bir daha gözden geçirmezmiş. Biraz yukarıdaki karşılaştırmasını dinlerken işte bu hatırıma gelmişti de gülümsemiştim. Uzun, yığın yığın, bazıları biraz düğümlü dolambaçlı olan yazılar, demek hep bu kolaylıkla söyleyiş ve yazıştan ileri geliyor.
“— Evet dedi; işte böyle akmakta olan bir nehre benzetirim. Onda her şeyden, her çeşitten tesirler vardır. Ve onun sularında o kadar ayrı ayrı yarlardan, zirvelerden sızıp gelmiş derelerin, ırmakçıkların suları vardır ki bunu tahlil etmek mümkün değildir. Bununla beraber bütün bu, artık tahlili kolay kolay mümkün olmayacak karışmanın içinde asıl ve esas bakımından ötekilere hâkim bulunan birtakım unsurları inkâr etmek de mümkün değildir.
(…)
— Fakat o dil ve ifade için biraz zararlı…
“— Edebiyat-ı Cedide’nin, kendine mahsus kusurlu ve sakat bir devresi olmadı değil. Fakat bu biraz yapmacıklı, gösterişli devrenin içinde, o marazlı hali affettirecek birçok şifa verici canlılık izleri de vardı. Kemal’in dilinden sonra, bugünün nesrine üzerinden pek kolaylıkla geçebilir bir köprü kurmuş olmak şerefi, şüphesiz, Edebiyat-ı Cedide’nindir… Dil ve ifadeye ait olan bu hizmet üzerinde ısrarla durmak istemiyorum; çünkü bunu inkâr edene daha bugüne kadar tesadüf etmedim. Hele Fikret’in elinde Hamit’ten sonraki nazmın, nasıl seviyesine ulaşılmayacak bir gelişme derecesi kazanmış olduğuna işaret etmek bile fazladır. Fakat Edebiyat-ı Cedide’nin, bu hizmetinden çok daha üstün çok daha değerli bir hizmeti varsa o da, batı edebiyatından sanatın usullerini, hadiseleri görüp kavrayıp bunları değerlendirmek, yazıya geçirebilmek vasıta ve imkânlarını alıp başarı ile bizde tatbik edebilmiş olmasıdır. (…) Edebiyat-ı Cedide; batının sanat yol ve imkânlarını, metodunu, hadiselere bakış, onları kavrayış ve değerlendirişini almış olmakla beraber; kendi milliyetinden tamamiyle başını çevirmiş değildi. Nazmında dile getirdiği bütün şeyler, nesrinde tasvir ettiği bütün şeyler, yine de, milliyetinin derinliklerinden kaynayıp taşan şeyler ve hislerdi. Edebiyat-ı Cedide’ye, doğrudan doğruya garbın tesiri altında kalmış; milliyetinden uzak düşerek Türk diliyle garbın kalbini, garbın fikrini taşımış iftirasını reva görenler, o zamanın idaresine karşı Edebiyat-ı Cedide’yi gözden düşürmeye çalışan ve onu üzerinde durulması gerekli bir tehlike gibi göstermeyi menfaatlerine uygun gören belli bir zümrenin siyasetinden ibaretti.
(…)
Saat on altıyı çalıyordu. Halit Ziya Bey saatlere çok mu meraklı acaba? İşte bir tanesi, yusyuvarlak gövdesini dört ince sütunun ortasına asmış, bu masanın üstünde fıkırdıyor. Bir başkasının, tâ arka duvardan çarpıntıları işitiliyor. Dışarıdan çıngırak sesleri geliyor… Kar o kadar şiddetli yağıyor ki, artık pencereden karşı mescidin ince minaresini bile göremiyorum…
“Mâvî ve Siyah”ın yazarı, ağır ağır dolaşıyor ve diyor ki:
“— Yine o kalem sahiplerinin yine o zaman meydana getirdikleri eserler içinde mesela Rauf’un “Eyüb Yolunda”sı, “Küçük Remzi”si, Cahit’in “Köy Düğünü”, “Görüsü”sü; Edebiyat-ı Cedide topluluğuna dahil olmamakla beraber yine o zamanın ve hatta her zamanın pek dikkate ve ehemmiyete lâyık bir şahsiyeti olan Hüseyin Rahmi’nin büyük hikâyeleri, hatta biraz daha gerilere doğru gideceğim: Edebiyat-ı Cedide’nin nesrinde en büyük tesiri yapmış bulunan eğer kendimden bahse salahiyetli isem daha yazı yazmaya cesaret edemediğim bir yaşta, İzmir’de sonsuz bir merakla kitapçıdan alıp sokakta parmağımla yapraklarını yırtarak okuduğum, okuduğum zaman da zevk ve saadetten çıldırdığım, Sezai Bey’in “Küçük Şeyler”i; bilmem niçin, memleketin sanat ve kültür hayatından ve bilhassa

  • Cevap: Bu sayfada soru bulunmamaktadır. 

11. Sınıf Gizem Yayınları Türk Dili ve Edebiyatı Ders Kitabı Sayfa 288 ile ilgili aşağıda bulunan emojileri kullanarak duygularınızı belirtebilir aynı zamanda sosyal medyada paylaşarak bizlere katkıda bulunabilirsiniz.

Ders ve Çalışma Kitabı Cevapları
Benzer İçerikler

Yeni Yorum