Kitap Cevapları TIKLA
Soru Sor TIKLA
11. Sınıf Felsefe Meb Yayınları

11. Sınıf Felsefe Meb Yayınları Ders Kitabı Cevapları Sayfa 131

11. Sınıf Felsefe Ders Kitabı Sayfa 131 Cevapları Meb Yayınları’na ulaşabilmek ve dersinizi kolayca yapabilmek için aşağıdaki yayınımızı mutlaka inceleyiniz.

11. Sınıf Felsefe Meb Yayınları Ders Kitabı Cevapları Sayfa 131

Bilen Bir Varlık Olarak İnsan: Bilgi, insan için bütün alanları ve dallarıyla insanı insan yapan, onun var olmasını, yaşamasını sağlayan her şeyi başarmaktadır. Bundan dolayı bilgi, insanın varlık-temelin- de, varlık yapısında yeri olan bir alandır; bunun için de antropoloji bilgiyi insanın en önemli varlık-ko- şulları arasında görür.

Değerleri Duyan Bir Varlık Olarak İnsan: Gerçi insan aktif olan, yapıp-eden bir varlıktır fakat insanın yapıp-etmelerini gerçekleştirmesi onun değerleri duyan bir varlık olmasına dayanır. (…) Bunun için insanın gerçekleştirilmesi gereken eylemlerini düzenleyen, onları önemine göre sıraya koyan bir “organ”a gereksinmesi vardır. Eylemlerin bir düzeni, bir sıralanması ancak insan bir “değer organı”na, bir “değer duygusu”na sahipse olasıdır.

Konuşan Bir Varlık Olarak İnsan: Dile sahip olmadan insan ne öğrenebilir, ne de öğretebilir. Fakat öğrenilmesi, öğretilmesi gereken tek bir insanın çalışması ile gerçekleştirilemez; bu, yüzyılların ön çalışmaları insanlığın bir başarısıdır. Bütün bunlar olup biterken sanki her kuşak bilerek kendi başarılarını devralacak başka bir kuşak için çalışır.

İnanan Bir Varlık Olarak İnsan: Burada önemli olan bütün insan gruplarıyla sosyal birliklerin hangi kültür basamağı üzerinde bulunurlarsa bulunsunlar, yönetilen bir inanmaya sahip olmalarıdır. İnanma, temelini insanın varlık tarzında bulur. Fakat eğer inanma, temelini insanın varlık tarzında buluyorsa o zaman inanmanın yeri “kalp” midir, “düşünce” midir gibi bir soru gereksiz bir soru olarak kalır; insan, hem inanmasında hem de öteki varlık-koşullarında bütünlüğüyle ortaya çıkar.

Takiyettin Mengiişoğlu, İnsan Felsefesi

Tartışma Notları

  • Cevap:

Takiyettin Mengüşoğlu’nun düşüncelerine göre, insanın bir bütün olarak ele alınması gerektiği vurgulanıyor. İnsanın bilgi, değer-duygusu, inanma, özgürlük, tarihsellik, mitos, sanat, dil gibi ögelerinin bütün insanlara özgü olduğu belirtiliyor. Bu düşünceye göre, insanın bütünlüğüne odaklanarak insanı anlamak ve anlatmak mümkündür.

Mengüşoğlu’na göre, insanın bilgi sahibi olması, onun varlık-temelinde yer alan bir alandır ve antropolojinin en önemli varlık koşullarından biridir. Aynı şekilde, insanın yapmış olduğu eylemlerin temelinde değer duygusu bulunmaktadır ve insanın gerçekleştirmesi gereken eylemlerinin bir sıralanması ancak insan bir “değer organı”na, bir “değer duygusu”na sahipse mümkündür.

Bunun yanı sıra, insanın konuşabilmesi ve dil sahibi olması, öğrenmenin ve öğretmenin temelinde yer alan bir diğer ögedir. Ancak, bu özellik tek bir insanın çalışması ile gerçekleştirilemez, yüzyılların ön çalışmaları insanlığın bir başarısıdır.

Son olarak, insanın inanma özelliği de bütünlüğü içerisinde ele alınmalıdır. İnanma, insanın varlık tarzında temelini bulur ve insanın inanmaya sahip olması, sosyal birliğin temelini oluşturur.

Bu düşüncelerin tartışılması ve eleştirilmesi mümkündür. Örneğin, insanın bütünlüğüne odaklanmak, insanın farklı yönlerinin ayrı ayrı incelenmesinin önüne geçebilir mi? Ayrıca, insanın değer duygusunun her zaman eylemlerinin temelinde olması mümkün müdür? Toplumda bunun tersi örnekler de görülebilir. İnsanın inanma özelliği de bütünlüğü içerisinde ele alınmalıdır, ancak tüm insanlar inanç konusunda aynı görüşte değillerdir.

Sonuç olarak, Takiyettin Mengüşoğlu’nun insanı bütün olarak ele alan düşünceleri tartışmaya açık ve eleştirilebilir noktalar içermektedir. Ancak, farklı düşüncelerin tartışılması ve sorgulanması, insanın farklı yönlerini anlamak ve anlatmak için önemlidir.

Yazalım

K. Popper’ın “Ben yanılmış olabilirim ve sen haklı olabilirsin ve ortak çaba sonucunda belki doğruluğa biraz daha yaklaşabiliriz.” sözünden hareketle bilginin doğruluğuyla ilgili felsefi deneme türüne uygun özgün bir metin yazınız. Daha sonra aşağıdaki Tablo 5.3’ü doldurup çalışmanızı sınıfta paylaşarak değerlendiriniz.

Mülkiyetin Adaletsizliği – P.J. PROUDHON

Ne çalışmanın, ne de yasanın mülkiyeti yaratamayacağını ileri sürüyorum…. [Yasa mülkiyeti, ilk işgal edenin hakkına dayandınyor Oysa]: İşgal yalnızca eşitliğe götürmez. Mülkiyeti engeller. Çünkü, her insan, varolması nedeniyle işgal etme hakkına sahip olduğu için ve yaşamak için bir sömürü ve çalışma maddesinden vazgeçemeyeceği için, diğer taraftan, işgalcilerin sayısı sürekli olarak doğumlar ve ölümlerle değiştiği için,her çalışanın hak olarak ileri sürebileceği maddedeki pay miktarı işgalcilerin sayısı gibi değişecektir; bundan dolayı,işgal her zaman nüfusa bağımlı olacaktır; nihayet hak olarak sahip olma hiçbir zaman değişmez kalamayacağı için, mülkiyet haline gelmesi olanaksızdır…. İşgal hakkı herkes için eşittir.

İşgalin ölçüsü, istemin içinde olmayıp, alanın ve sayının değişen koşullannın içinde olduğu için, mülkiyet oluşamaz….Yararlı bir yabandomuzu gibi bu alanda yeniden mülk sahibi geri döner: korkunç bir heyecanla, işgal etmekten daha fazla şeyler yaptım, diye bağırır, çalıştım, ürettim, iyileştirdim, değiştirdim, YARATTIM…. Mülk sahibi çalışsın öyle mi? O halde neden ilk işgalden sözediyorsun?… Çalıştın! Ama, görevinin seni zorunlu kıldığı çalışma ile ortak şeylere sahip çıkma arasında ortak olan ne var? Havanın ve doğanın alanı gibi, toprak alanının zamanaşımı ile ele geçirilemeyeceğini bilmiyor musun? Çalıştın! Başkalarını hiçbir zaman çalıştırmadın mı? O halde, onlar için çalışmadan kazanmayı bildiğin şeyi onlar senin için çalışırken nasıl kaybettiler?

Problemin Felsefedeki Yeri

  • Cevap: Bu problem felsefenin epistemoloji alanına ait bulunmaktadır. Bilginin doğruluk ve sağlamlık durumuna ilişkin düşünceler temel alınmaktadır.

Probleme Yönelik Fikirler

  • Cevap:

Sorulan soruya yanıt olarak Karl Popper’in bilimsel yaklaşımını benimsemiş ve kendi özgün fikirlerimi de katarak aşağıdaki metni yazmaya çalışmışım:

Bilginin doğruluğu konusunda mutlak bir kanıtın bulunmadığını ve böyle bir kanıtın da mümkün olmayacağını kabul ederek yola çıkıyorum. Sakin ve kuşkucu bir tutum benimseyerek var olan bütün fikirlerin geçerliliği her an sorgulanabilir olmalıdır. Her teorinin mutlak doğru olma garantisi yoktur; yalnızca açıklanabilirliği ve gözlem ve deney ile tutarlılığı bulunabilir. Bilginin doğruluğuna ulaşmak için sadece nesnel araştırma yöntemlerine güvenmek yetmez. Çok sayıda bilim insanının farklı bakış açılarından ulaştığı sonuçların bilimselliği ile doğruluğu arasında bir garantör ilişki olmadığını unutmamalıyız. Dolayısıyla benimsediğimiz görüşlerin değişebileceğini ve hatta yanlış olabileceğini kabul ederek etkileşim içinde bir araya gelmeye açık fikirler üretmeliyiz. Böylece Karl Popper’in de ifade ettiği gibi yanılmış olabileceğimi, karşımdakinin de haklı olabileceğini kabul ederek doğruluğa daha yakın bir noktaya ulaşabiliriz.

Kaynakça

  • Cevap:

• Karl Popper, Açık Toplum ve Düşmanları, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2015.
• P. J. Proudhon, Mülkiyetin Adaletsizliği, çev. Ahmet İnam, Nota Bene Yayınları, 2015.

11. Sınıf Felsefe Meb Yayınları Ders Kitabı Sayfa 131 Cevabı ile ilgili aşağıda bulunan emojileri kullanarak duygularınızı belirtebilir aynı zamanda sosyal medyada paylaşarak bizlere katkıda bulunabilirsiniz.

2024 Ders Kitabı Cevapları
🙂 BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER, PAYLAŞ!
2
unlike
1
clap
1
love
1
angry
0
happy
0
confused
0
sad

Bir yanıt yazın

**Yorumun incelendikten sonra yayımlanacak!