10. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Ders Kitabı Cevapları Meb Sayfa 209
“10. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Ders Kitabı Cevapları Sayfa 209 Meb Yayınları” ulaşabilmek ve dersinizi kolayca yapabilmek için aşağıdaki yayınımızı mutlaka inceleyiniz.
10. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Ders Kitabı Cevapları Meb Yayınları Sayfa 209
PİŞEKÂR ‒ O da iyi.
KAVUKLU ‒ Bir gün kahvenin yanındaki konağın sahibi bey beni çağırttı: “ ‒Oğlum, bizim kerîme bu perşembe gelin oluyor. Damadın evi Macuncu’da. Mürüvvetimi göstermek için gelin alayını Beyazıt’tan, Edirnekapısı’ndan dolaştırmak suretiyle göndereceğim. Sen işgüzar bir adam olduğun için, bu alayı idare edeceksin. Ben de seni iyice memnun edeceğim.” dedi.
PİŞEKÂR ‒ Ah, ne alâ iş!
KAVUKLU ‒ Perşembe geldi; sabahleyin kapının önüne elli tane araba dayandı, beş altı tane de binek beygiri. Düğün sahibi, benim için, “bir kazaya mâruz kalmasın” diye bir beygir intihab etmiş ki, görme. Gayet güleryüzlü: Gülmekten dişleri meydanda bir hayvan. Hem de gayet düşünceli bir hayvan: Gözlerini kapamış, tefekküre dalmış sanırsınız. (…)
PİŞEKÂR ‒ Aman, birader, o tarif ettiğin senin, gayet ihtiyar bir beygir olacak.
KAVUKLU ‒ “İhtiyar’’ da söz mü? Bir patlıcana dört değnek sok: işte bizim beygir. Kolumdan tutup beni bindirdiler. Her ne kadar “Deh, meh!” dedikse de, beygir öyle yürüyecek gibi gözükmüyordu. Bereket versin, gelin arabacısı usta bir adammış; hemen bir kumanda etti: “ ‒Dayana dayana beygiri tramvay yoluna bastırın.” dedi. Güç hâl ile dediğini yaptılar. (…)
PİŞEKÂR ‒ Aman, birader, kazâlı iş o.
KAVUKLU – Kazâlı ama, bir kere söz verdik.
PİŞEKÂR ‒ Eey, sonra?
KAVUKLU ‒ (…) Bizimki şöyle bir ilerler gibi oldu. Ama inatçı mı inatçı. Ön ayaklarını direledi, dayandı kaldı, ihtiyar, mihtiyar, hayvanın bu hâline şaşakaldım. Arabacı biraz daha zorlayınca, hayvanın ayakları tramvay yolunda olduğu için, kızak kayar gibi ilerlemeğe başladı. Nihayet,
hayvan da alıştı, yürüdü. Arkamda, alayın azametini sorma. O araba, iki tarafın arabacıları, davetliler, kendi kendini davet edenlerle beraber lebâlep dolu idi. Beyazıt’tan, Fatih’ten, Edirnekapısı dışarısına çıktık.
PİŞEKÂR ‒ Orada bakla tarlaları filân vardır.
KAVUKLU ‒ Evet. Yol uzak, hava da sıcak olduğu için, geline bir parça nefes aldırmak maksadıyle, Bayrampaşa’da durduk; arabanın kale tarafına olan kapısını açtık; biz de, mahalle delikanlılarıyle atlardan inerek, tekrar yola koyulduk. Tam Topkapı’ya geldiğimiz sıralarda idi, gelin arabasından, yenge hanım başını çıkarıp: “ ‒ Ali Efendi! Ali Efendi!… Ben sıcaktan uyumuş kalmışım. Şimdi gözümü açtım, ne göreyim, gelin yanımda yok. Acaba Bayrampaşa’da mı kaldı, düştü mü, ne oldu? bilmiyorum.” demesin mi!
PİŞEKÂR ‒ Eyvah, Ali’ciğim! Ne yaptın?
KAVUKLU ‒ Ne yapayım. Pek fena bir vaziyet. Arabayı boş göndersem, güvey evinden gelin soracaklar; kızın evine gitsem, babası benim yakama yapışacak. Bir lâhza düşündüm, derhal vaziyeti kavradım. Misafir arabalarını, yavaş yavaş yürümelerini tenbih ederek, düğün evine doğru yolladım; gelin arabalarını geri çevirttim, aynı yoldan, ters geri, aramağa başladım.
PİŞEKÂR ‒ Aman yarabbi!… Eey, sonra?
KAVUKLU ‒ Bayrampaşa’ya gelince yüreğim ferahladı.
PİŞEKÂR ‒ Gelini mi gördün?
KAVUKLU ‒ (…) Gelin, gelincik! Bakla tarlasına girmiş, safâsına bakmıyor mu!
PİŞEKÂR ‒ Ah! Gözün aydın!
KAVUKLU ‒ Hemen, bir şey söyletmeden, kucaklayıp arabaya attım. “‒Sür, arabacı! Sür, arabacı!…” Bir solukta Macuncu’ya geldik. Ama herif kızmış, şeker köpürmüş, “ ‒Nerde kaldın, a münasebetsiz! Az daha şekeri yakıp kıvamı kaçıracaktım.” dedi. Hiddetle elimden o güzelim gelinciği
aldığı gibi şekere attı, bir limon sıktı, tencereyi aşağı indirdi.
PİŞEKÂR ‒ Ya gelin ne oldu? Anlayamadım.
KAVUKLU ‒ Gelin filân yok, gelincik var.
PİŞEKÂR ‒ Ne gelinciği? Gelin, gelin.
- Cevap: Bu sayfada soru bulunmamaktadır.
10. Sınıf Meb Yayınları Türk Dili ve Edebiyatı Ders Kitabı Sayfa 209 Cevapları ile ilgili aşağıda bulunan emojileri kullanarak duygularınızı belirtebilir aynı zamanda sosyal medyada paylaşarak bizlere katkıda bulunabilirsiniz.
Yeni Yorum