10. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Ders Kitabı Cevapları Düşler Yayıncılık Sayfa 131
“10. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Ders Kitabı Cevapları Sayfa 131 Düşler Yayınları” ulaşabilmek ve dersinizi kolayca yapabilmek için aşağıdaki yayınımızı mutlaka inceleyiniz.
10. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Ders Kitabı Cevapları Düşler Yayınları Sayfa 131
Kasım ayı sonlarında bir cuma gecesiydi; Dover (Dovır) Yolu, bu tarihsel hikâyeye konu olan ilk kişinin önünde boylu boyunca uzanıyordu. Aynı yol, Shooter’s (Şudırs) Tepesi’ni ağır ağır çıkmaya çalışan Dover posta arabasının da önünde uzanıyordu. O da tıpkı diğer yolcular gibi çamura bata çıka posta arabasının yanında yürüyordu; o koşullarda yürüyüş yapmaktan keyif aldıklarından yürümüyorlardı elbette; yolun eğimi, teçhizat, çamur ve taşıdıkları mektuplar yüzünden araba öyle ağırlaşmıştı ki atlar daha şimdiden üç kere pes edip durmuş, bir defa da isyan edip Blackheath’e (Blackhed) dönmek istercesine arabayı yolun karşı tarafına sürüklemişlerdi. Bu tür itaatsizlikler bazı vahşi hayvanlara akıl bahşedilmiş olduğu fikrini desteklese de askerî ceza kanunu tarafından kesinlikle yasaklanmış olduklarından, dizgin, kırbaç, arabacı ve muhafız bir olmuş, atları yola getirip görevlerine döndürmüşlerdi.
Başları öne eğik, kuyrukları titreyen atlar, her an eklemleri iflas edip yere yığılacaklarmış gibi çamura bata çıka, debelenip tökezleyerek ilerlediler. Arabacı ara ara hayvanları durdurup dinlendirdikten sonra temkinli bir “Deh!” ile yeniden harekete geçirirken öndeki atlardan biri kafasını ve elbette üzerindeki her şeyi şiddetle sallıyordu; olağanüstü güçlü ve inatçı hayvan arabanın tepeye tırmanmasına karşı koyuyordu. Hayvan ne zaman hareketlenip onları sarssa yolcumuz -tüm gergin yolcular gibi- irkiliyor ve huzursuz oluyordu.
Buhar gibi bir sis dört bir yana yayılmış, tüm oyukları doldurmuştu; tıpkı huzur arayıp da bulamayan kötü bir ruh misali tepeye doğru mahzun mahzun süzülüyordu. Nemli, buz gibi sis, huzursuz bir denizin dalgaları gibi ağır ağır, birbirini takip eden halkalar halinde hareket ediyordu. Sis öylesine yoğundu ki, arabanın lambaları ancak bu sisin hareketlerini ve birkaç metre ilerisini aydınlatıyordu; nefes nefese kalmış atlardan yayılan buhar da havaya karışıyor, sanki tüm bu sis onların eseriymiş gibi görünüyordu.
(•••)
(Mr. Jervis Lorry, yolda Dr. Mannette’in ile yaptığı konuşmaları hatırlar.)
Gecenin gölgeleri, gözünün önünde beliren onca yüzden hangisinin mezarda gömülü adama ait olduğunu ona söylemiyordu, ama yüzlerin hepsi kırk beş yaşındaki bir adama aitti; temelde birbirlerinden ayrıldıkları noktaysa bitmiş tükenmiş, solgun yüzlerindeki farklı duygu ifadeleriydi. Kibir, küçümseme, meydan okuma, inat, itaat, matem ifadesi taşıyan yüzler, çökmüş yanaklar, ölü gibi solgun benizler, bir deri bir kemik kalmış eller ve bedenler birbirinin peşi sıra gözünün önünden geçiyordu. Ne var ki yüzlerin hepsi temelde aynı kişiye aitti ve hepsinin saçları vaktinden önce ağarmıştı. İçi geçen yolcumuz, hayalete yüzüncü defa aynı soruyu sordu:
“Ne zamandır orada gömülüsün?”
Cevap hep aynıydı: “Neredeyse on sekiz yıldır.”
“Buradan çıkma ümidini kesmiş miydin?”
“Ümidimi keseli çok oluyor.”
“Hayata döneceğini biliyorsun, değil mi?”
“Öyle diyorlar.”
“Yaşamayı istiyorsundur umarım.”
“Bilmiyorum.”
“Kızı sana göstereyim mi? Gelip onu görmek ister misin?” Bu soruya verilen cevaplar birbirinden farklı ve çelişkili oluyordu. Hayalet bazen paramparça olmuş bir halde, “Dur! Onu şimdi görürsem
- Cevap: Bu sayfada soru bulunmamaktadır.
10. Sınıf Düşler Yayıncılık Türk Dili ve Edebiyatı Ders Kitabı Sayfa 131 ile ilgili aşağıda bulunan emojileri kullanarak duygularınızı belirtebilir aynı zamanda sosyal medyada paylaşarak bizlere katkıda bulunabilirsiniz.